Lisedeyken bir arkadaşımla aramda geçen bir diyalogu bugün hala hatırlıyorum. Şu an dünyada nereyi hiç merak etmiyorsun, nereye hiç gitmek istemezsin deseler, cevabım Hırvatistan olurdu demiştik karşılıklı. Ülkenin isminde, fonetiğinde bir şey var sanırım bunu dedirten. Aman işte liseliyiz ya, çok biliyomuşuz he.
Bu ülkede geçirdiğim beş günde anladım ki bir kere Hırvatistan doğal güzellik konusunda hiç de hafife alınmayacak bir yer. Öte yandan Plitvice, ah o Plitvice… Hele bir de vakit kış vaktiyse…
Plitvice Milli Parkı’na Ulaşım
Plitvice, Hırvatistan’da bir milli parkın adı. Bu kalpsiz, soğuk, ruhsuz tanımları bir kenara bırakırsak, Plitvice cennetin, ihtişamın, eforyanın Hırvatçadaki adı. Bu sıradışı masal diyarı Zagreb ve Split şehirleri arasında yer alıyor ve her iki şehirden de kalkan otobüslerle buraya ulaşım mümkün. Ben otobüs biletimi internetten GoEuro üzerinden almıştım. Bu peri masalına Zagreb’den Split’e devam ederken uğradığım için biletimi gidiş-dönüş şeklinde almadım. Zagreb’den Plitvice Göllerine 75 HRK’ya geldim. Plitvice-Split yolculuğunaysa 140 HRK verdim. Hırvatistan’daki otobüslere dair dikkat etmenizi önerdiğim iki nokta var:
- Her otobüs online bileti kabul etmeyebiliyor, o sebeple çıktı almanızda fayda var.
- Genelde bagaj ücreti bilet fiyatına dahil değil, bagajınız için 1 euro civarında ekstra ücret ödemeniz gerekebilir.
Plitvice’ye gitmek için en uygun mevsim nedir?
Siz bana bakmayın, Plitvice aslında yaz için daha çok tercih edilen bir durak. Gerçi zaten Hırvatistan bütünüyle yazın daha çok tercih edilen bir ülke. Fakat internette azıcık araştırdığınızda bile fark edeceksiniz ki yazın buraya giden herkes iğne atsanız yere düşmeyişinden şikayetçi. Öte yandan, yazın gitmenin avantajlı yanıysa muhtemelen parktaki tüm göllere erişim sağlanabilmesi.
Sonbahar ve ilkbahar sıcak ve kalabalık yönünden yaza nispeten daha tercih edilesi iki mevsim. Fakat şunu not düşmeliyim ki aralık sonu gittiğimde bile hayli insan vardı parkı ziyaret eden.
Gel gelelim, en az akla yatan seçeneğe, yani kışa. Kışın Plitvice’yi ziyaret etmek size pek çok yönden kötü bir fikir gibi gelebilir. İlk olarak, çünkü kışın evden çıkıp markete gitmek bile insana kötü bir fikir gibi gelebiliyor. İkincisi, çünkü ne yazık ki kışın donmalar sebebiyle tüm gölleri ziyaret şansınız olmuyor, sadece alçak seviyedekileri görebiliyorsunuz. Üstelik, kışın park epey erken kapanıyor -ben 4 civarı diye hatırlıyorum.
Peki ama o zaman ben neden, ne yapıp edip de buraya kışın gitmeye uğraştım? Tek bir sebebi vardı: Küresel ısınıp da karlı havalara hasret kaldığımız, nerde o eski kışlar diye iç çekip efkarlandığımız bu günlerde, sözde kış ekinoksu vakti bile Zagreb yağmura doyarken, Split ve Dubrovnik ise fütursuzca güneşlenirken; Plitvice Narnia’daymışsınızcasına kar manzarasının tadını çıkarabileceğiniz bir yerdi. Benim gibi kışı sevmeyenleriniz, soğuğun zerresini bile tasvip etmeyenleriniz için dahi öyle nefes kesici görüntülere ev sahipliği yapıyordu ki havanın soğukluğuna aldırmayıp ben donmasam, sen donmasan, biz donmasak nasıl bitecek bu küresel ısınma diye haykırasınız gelebiliyordu mesela.
Plitvice gezimden inciler
Zagreb’den sabah 7 civarı kalkan bir otobüse binerek ulaştım ben Plitvice’ye. Parka 10 civarı varmıştım ve 4 civarı da kapanacaktı malum. Başta süre anlamında epey endişeliydim, fakat endişelerim yersiz çıktı çünkü parkın kışın ziyarete açık kısmını en yavaş insan bile üç saatte yürüyüp bitirebilirdi. Üstelik bunu bilete dahil olan feribotu kaçırıp sonrakini bir saat beklemiş halimle söylüyorum. Yine de benim size şiddetle tavsiyem erken uyanıp Plitvice’ye sabah ilk saatlerde gelmeniz, hele de eğer benim gibi kışın keyfini çıkarmak niyetindeyseniz. Çünkü sadece üç-dört saat içinde sabah aklımı başımdan alan o beyaz peri masalı güneş altında mum gibi eriyip gidecekti.
Parka varmadan önce, ne yapar ne ederim, nasıl yön bulurum diye epey endişelerim vardı. “Doğal parka girdi ama çıkamadı” tarzı üçüncü sayfa haberlerine rastlar mıyım diye de şöyle bi internete göz gezdirmeden edemedim. Ama her zamanki gibi tüm endişelerim yersiz çıktı, çünkü izlemeniz gereken rota kaybolması imkansız denecek derece de net. Zaten en tenha zamanda bile önünüz arkanız insan, sağınız solunuz tabela dolu oluyor.
Öyle olunca bana da istediğim tempoda yürüyerek, ara ara durup fotoğraf çekinerek, hatta bazen aynı yerlerden birkaç kez geçerek manzaranın tadını çıkarmak düştü.
Saat 1 gibi gezimi bitirmiş, başladığım girişe geri dönmüştüm. Aslında parkın birden fazla giriş kapısı var fakat kışın yalnızca ana giriş kullanılıyor. Plitvice’den Split’e devam edecek otobüsümün gelmesine daha epey olduğundan parkın girişindeki kafeye oturup bir şeyler atıştırdım. Otobüs bir saate yakın gecikmenin ardından geldiğinde parkın girişindeki karların çoğu çoktan erimişti. Yine de yol boyu karlı orman manzaraları arasında seyretme şansımız oldu en azından bir süre. Birkaç saat sonra da o karlı tepelerden deniz seviyesine, Split’in ılık havasına inmiştik.
Plitvice’ye dair son notlar
- Yerden epey yüksek olduğundan kışın parkın olduğu seviyede sıcaklık 0 derecenin altına düşüyor. Kat kat giyinmek önemli.
- Kışın yemek için çok fazla seçenek yok. Parkın girişinde sandviç tarzı şeyler yiyebileceğiniz bir kafe, içerde feribotun kalktığı yerde küçük bir büfe var. Onun dışında yanınıza atıştırmalık almak iyi olabilir.
- Gündüz vakti uzun pozlama yapabileceğiniz kamera ekipmanlarınız varsa yanınıza alın, benim yerime de şelaleleri uzun uzun pozlayın.