Sanırım gittiğim şehirler içinde São Paulo kadar kafamı karıştıran bir yer daha olmadı. Ya seversin bir şehri mesela, ya nötrsündür, ya tatsız hatırlarsın. Bazen ilk görüşte ısınırsın, bazen sonradan kıymetini anlarsın, bazen de ayrılırken rahat bir nefes alırsın. Bazen estetiğiyle mimarisiyle güzeldir bir şehir, bazen içindeki insanlardır onu güzel yapan, bazen ağzıyla kuş tutsa yaranamaz sana. São Paulo hangisi karar veremiyorum. Çok güzel hatıralarım var São Paulo’da, yağmurlu olduğu kadar güneşli hikayelerim de var, kahkahalar kadar hayal kırıklıklarım da. Bunların ne kadarını São Paulo’ya borçluyum peki, ne kadarını Paulistalara, ne kadarını zamana, şartlara, tesadüflere?.. Başka bir zaman gelsem sever miydim São Paulo’yu, başka insanlarla kalsam yine güzel hatırlar mıydım, bir başka sefer yine elimdeki telefonu çok da saklamadan, böyle rahatça sokaklarda dolansam, başıma bir iş gelmeden varır mıydım eve? Bunlar cevabını asla kolayca veremeyeceğim sorular. O yüzden müsadenizle kolay sorulardan başlıyorum.
São Paulo’ya gelmek için en uygun zaman
Brezilya’ya geldiğimden beri hava durumunun tutarsızlığı beni gittiğim her şehirde takip etti. Paraty’de şansıma güneş açmaya bile tenezzül etmezken, diğer tüm şehirlerde güneşi de yağmuru da yaşadım kaldığım süre zarfında. O yüzden bana sorarsanız, bu durum tüm ülkeye ait bir dengesizlik, ama São Paulolulara sorarsanız yılın bu döneminde havanın özellikle kendi şehirlerinde çok değişken, yağışsa epey fazla. O yüzden ben onların yalancısıyım diyerek ilkbahar yerine daha yağmursuz bir sezonda gelmenizi önerebilirim.
São Paulo’ya kaç gün ayırmalı?
São Paulo gerçekten çok büyük bir şehir. Gelir gelmez anlamayabiliyorsunuz ne kadar büyük olduğunu. Ben anlayamadım en azından. Kaç gün ayıracağınız ise nelerden hoşlandığınıza çok bağlı. Çünkü örneğin şehirde çok fazla müze var ve eğer bir müzesever olarak tümünü ziyaret etmek isterseniz şehre en az 4 gün ayırmanızı tavsiye ederim. Hatta müzeseverlere tavsiyem Cumartesi ve Salıyı kapsayan bir seyahat ayarlamaları olur çünkü müzelerin çoğu bu iki günde ücretsiz. Ben bir müzesevmez olsam da ben de São Paulo’ya 4 gün ayırdım. İlk günümü seçim öncesi son protestoda, ikinci günümü seçim için couchsurfing hostlarımdan Leandro’yla koşturarak geçiridiğimden bu süre şehri görmeme ancak yetti.
São Paulo’da Konaklama
São Paulo’da şehir merkezi diyince Avrupa’daki gibi antik şehir ve etrafında dairesel olarak büyüyen bir şehircilik düşüncesinden uzaklaşmak gerek. Şehrin en az iki tane merkezi var denebilir. Biri şehrin inşa edilmeye başlandığı, Avrupa mimarisini taklit eden binaların, kiliselerin ve tiyatronun da yer aldığı antik şehir merkezi. İnsanlardan duyduğuma göre bu bölge yalnızca gündüz vakti kalabalık ve güvenli oluyor ve konaklama için pek de tavsiye edilmiyor. Ben burada hiçbir sorun yaşamadım fakat akşam 5’ten daha geç bir saatte de burda bulunmadım. Diğer merkez ise şehrin modern kısmına ait ve Paulista Caddesi çevresinde toplanıyor. Ben iki alt caddesindeki Jau’da yaşayan bir çiftin evinde kaldım. Ulaşım açısından oldukça kolay ve hava karardıktan sonra bile epey rahat hissettiğim bir bölgeydi. Bunun dışında konaklama için şehrin bohem mahallesi Vila Madalena‘daki butik otelleri de tavsiye edebilirim.
São Paulo’da Gezilecek Noktalar
Müzeler: Ben müzelere bayılmayan hatta bilhassa sevmeyen biri olduğumdan şehirdeki hiçbir müzeye uğramadım. Aslında ücretsiz oldukları günlerde bir iki müze görürüm belki diyerek gelmiştim fakat Cumartesiyi hostlarımla Paulista caddesindeki protestoda, Salı gününü ise Karabekir hocayla São Paulo Üniversitesi’nde seçimleri konuşarak geçirdiğimden müzelere vakit ayıramadım. Şehrin en ünlü müzesi Pinacoteca hemen Luz istasyonun karşısında yer alıyor ve 19.yüzyıldan günümüze Brezilya sanatını anlatan dönem dönem farklı sergilere ev sahipliği yapıyor. Paulista Caddesi üzerindeki MASP ise farklı mimarisiyle daha ilk bakışta dikkat çekiyor. Burda Brezilya değil, batı sanatını görmek mümkün. Paulista yakınlarındaki Ibirapuera Parkı’nın içindeyse Modern Sanat Müzesi ve Afro-Brazil Müzesi var. İkincisi için tarihsel anlamda ilgi çekici olabilir diye düşünmüştim fakat diğer hostum Vitor’dan duyduğuma göre devlet yeterince kaynak ayırmadığından Brezilya’nın inşasında Afrika’dan yapılan göçlerin rolünü anlatan bu müze epey yetersiz durumdaymış.
Paulista Caddesi: Modern Sao Paulo’nun merkezi konumundaki bu cadde şehirde en rahat elimde telefonumu sallayarak yürüdüğüm yerdi. Cumartesi katıldığımız protesto da bu cadde üzerine yapıldı.
Ibirapuera Parkı: Paulista Caddesi’ne ve Paraiso metro istasyonuna epey yakın Ibirapuera Parkı. Yukarda da dediğim gibi içinde iki müze bile barındıran koskocaman bir park burası. Hafta sonu burada spor yapan yüzlerce Paulista görmek mümkün.
Antik Şehir Merkezi: Şehrin eski kısımlarını keşfetmek için her pazartesi, çarşamba, cuma ve cumartesi günleri düzenlenen ücretsiz şehir turlarına katılabilirsiniz. Ben şehirdeki en yağmurlu günümde katıldım bu tura. Yağmura rağmen oldukça kalabalık bir gruptuk. Tur 3,5 saat sürüyor fakat aslında çok da geniş bir alanı turlamıyorsunuz. Sadece Brezilya tarihinden başlayarak tur sırasında gördüğünüz tüm binalar üzerine epey detaylı konuşuluyor. Republica Meydanı’ndan başlayıp Copan Binası, Belediye Tiyatrosu, Anhangabau Köprüsü gibi başlıca ilginç duraklar hakkında önemli bilgiler edindim. 15 Kasım caddesi ise modern şehrin gökdelen ve plazaları arasında kaybolmuş haline rağmen şehir merkezinde en sevdiğim yer oldu.
Ayrıca bir şeyler atıştırmak için yarım saat kadar Santa Tereza isimli lokantada da durakladık. Şehirdeki en eski restoranlardan olduğu söyleniyor fakat ben burda denediklerimin lezzetlerini pek beğenmedim. En azından coxinha dururken saçma kremalı coxa’yı yemenizi kesinlikle tavsiye etmem. Turun en başarısız kısımlarındandı bana göre.
Şehir turuna katılacaklara yapmak istediğim bir hatırlatma da şu: 3,5 saatte eski merkezi görmüş oluruz zaten bu turla, günün kalanını da başka aktivitelere ayıralım diye düşündüyseniz yeniden düşünün. Çünkü tur Katedral dışında hiçbir binanın içine uğramadan ilerliyor ve bir kısmını turdan sonra geri dönüp görmek isteyebiliyorsunuz.
Sao Paulo Belediye Binası: Belediye Binası şehir turu sırasında önünden geçmekle yetindiğimiz bir duraktı. Fakat içerisinde binayı gezebileceğiniz ücretsiz turlar da mevcut. Ne yazık ki bu turların tamamı Portekizce ama şehir turundaki rehberimizden öğrendiğime göre binayı gezdiren personel çoğunlukla İngilizce de biliyor ve size yardımcı olurlarmış.
Municipal Market: Ücretsiz şehir turu Belediye Pazarı’na epey yakın bir noktada bitiyor. Turdan sonra hemen pazar yerine yürüdüm. Fakat beklediğimden o kadar küçüktü ki hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur.
Copan Binası: Tur sırasında dışından gördüğümüz bu gökdelenin tepesine günde iki kez ücretsiz olarak çıkılabiliyor. Saat 10:30 ve 15:30da olmak üzere. Yalnız güvenlik sebebiyle yağmurlu günlerde izin verilmediğinden ben şehir turundan sonra çıkma fırsatı bulamadım. Ertesi sabah yeniden geldim buraya. 10 dakika önceden gelip F kapısının önüne giderseniz yardımcı oluyorlar.
Vila Madalena: Vila Madalena metroyla kolaylıkla ulaşabileceğiniz, garajların, sanat atölyelerinin, grafitilerin yer aldığı bohem bir mahalle. Benim de Sao Paulo’daki favori durağım olur kendisi. Buraya kadar gelmişken Sao Paulo mezarlığına da bir göz atabilirsiniz.
São Paulo’da Yeme-İçme
São Paulo’ya gideceğimi duyduğunda Riolu arkadaşım Rebecca’nın ilk söylediği şey “Orada harika yemekler var” oldu. Afilli restoranlarıyla da sokaklardaki yemek kamyonlarıyla da São Paulo lezzet için önemli bir adres olarak kabul ediliyormuş anlaşılan. Ayrıca elimdeki guidebook’a göre Brezilya’nın en iyi pizzalarını yapmak iddiasında bu şehir. Hatta İtalya’yla da kapışacaklarını söylüyorlar. Yalnız şöyle bir problem var: Brezilya’da pizzalar bence gerçekten pahalı. İtalya’da kocaman nefis bir pizzayı 3-4 euroya mideye indirmek mümkünken burada en ucuz pizza genelde 8-9 dolardan başlıyor. O yüzden, Paulistaların bu iddiasını test etme fırsatı bulamadım. São Paulo’nun kendine özgü herhangi bir lezzeti var mı derseniz, benim duyduğum iki tane var evet. İkisi de sandviç aslında. İlki Municipal Market’te iki adımda bir karşınıza çıkan ve İtalyan salamı Mortadella ile yapılan oldukça basit bir sandviç. Bana göre hem porsiyonu çok büyük hem de salamı çok tuzluydu.
Diğeri ise Bauru. São Paulo’da icat edildiği söylenen bu sandviç ise rozbif, mozarella ve domatesle yapılıyor. Böyle bir şeyi neden icat etmeleri gerekmiş, neden isim koyup patent almışlar pek emin değilim. Ama orijinal versiyonu Punto Chic adlı restorenda yapılıyormuş.
Mortadellalı sandviçteki hayal kırıklığından sonra Bauru’yu da denemedim. Fakat Brezilya’nın her yerinde gördüğüm bol yağlı pastellerden yemeyi ve coconut suyu içmeyi burda da ihmal etmedim.
São Paulo Tehlikeli mi?
Her şehir için sormam aslında bu soruyu. Ama geziden önce üç beş sohbet şansım olduğu her insan bilir ki bu yola çıkmadan önce bir Rio bir Sao Paulo’dan korkuyorum, gerisinden yana endişem yok derdim. Hatta sırf o sebeple Brezilya’dan başlamak istedim. Neydi peki bana bu cümleleri kurdurtan? Güney Amerika’ya gezi planlayıp araştırmalara girişen pek çok insanın da aklında nerden geldiği bilinmeyen bir biçimde yerleşmiştir zannedersem Sao Paulo hakkındaki bu tehlike algısı. Çünkü her yerde, her blogda, her facebook grubunda, medyada vs. o kadar yaygın ki! Gel gelelim bunlar gerçeği ne kadar yansıtıyor?
Şimdi kişisel deneyimimden genelgeçer bir çıkarım yapmak aslında epey güç. Hostlarımdan aldığım tek uyarı şehir merkezinden Municipal Market’e yürümemem çünkü bu yolun günün her saati tehlikeli olabileceği yönündeydi. Fakat merkezdeki ücretsiz turumuz pazar yerine sadece 10 dakika uzaklıkta sonlanıyordu ve rehberimiz buraya yürümek konusunda pek de endişeli değildi. Ben de yanıma gruptan birilerini daha alıp navigasyonu onlara bırakarak pazara yürüdüm. Şansıma dönüşte de bana yardımcı olacak birilerini bulabildim. Benim kendimi tedirgin hissettiğim tek zaman dilimiyse akşam 5 civarı şehir merkezinde yürüdüğüm zaman oldu. Her yer bir anda boşalmış, herkes koşar adım merkezden uzaklaşıyordu. Sanki gece köye kurt indiğini bilip hava kararmadan eve ulaşmaya çalışan köylüleri seyrediyor gibi hissetmiştim. Hatta sırf bu yüzden tiyatro binasını görme planımj iptal edip ben de koşuşturan insanlara uyarak kendimi metroya atmıştım. Fakat daha sonra hostlarımla konuştuğumda şahit olduğum şeyin sadece iş çıkışı olabildiğince çabuk eve varmaya çalışan insanlar olduğunu söylediler. Yine de 8’den sonra merkezde çok da dolaşmamam konusunda da uyardılar. Yani en tedirgin olduğum anın yanlış alarm olduğunu da hesaba katarsak ben Sao Paulo için her büyük şehir kadar tehlikeli demekle yetinirim sanırım.
Son İzlenimler
Seveni de nefret edeni de çok bu şehrin. Bir Rio değil tabi ki onu da kabul ederim. Ama ne burada geçirdiğim ve kendimi müthiş derecede ait ve kabullenilmiş hissettiğim 4 güne ihanet edebilirim, ne de size kalkın benim ipimle kuyuya inin diyebilirim. Çünkü Sao Paulo’yu benim için unutulmaz yapan şeyler, o kadar eşsiz, o kadar şehrin sunduğu turistik deneyimden bağımsız, o kadar zamana, olaylara ve insanlara bağlı bir kombinasyondu ki, ben aynı hislerle tekrar gitsem aynı Sao Paulo’yu bulur muyum karşımda ona bile emin değilim. Ama tüm bu kafa karışıklığımın içinde emin olduğum bir şey varsa, o da São Paulo’da 4 gün geçirdiğime hiç pişman değilim.