Pusula Dövmeli Kız bir gezi blogu evet. Ama uzun süreli ilk gezime başladıktan kısa süre sonra fark ettim ki ne gezdiğim yerlerdeki insanların sorunlarına, mücadelelerine ortak olmadan gezmek mümkünmüş benim için, ne de bunları paylaşmamaya, anlatmamaya içim elveriyor.
Gezdikçe fark ediyorum nereye gidersek gidelim aynı mücadelelerin içindeyiz hala. Nerde yaşarsak yaşayalım aynı hikayenin başka dillere çevirilerinden fazlası değiliz. Beni artık nefes alamaz hale getirip Türkiye’den uzaklaştıran şeyler neydiyse, şimdi aynı şeyler Brezilyalı arkadaşlarıma haritadan ülke bakmak zorunda hissettiriyor. Ve ben şimdi daha iyi anlıyorum, gidecek başka bir yer yok aslında. Kaçacak güvenli bir liman yok. Dünya doğusuyla batısıyla kuzeyiyle güneyiyle tek bir yöne gidiyor ve biz akıntıya karşı da olsa bu kürekleri çekmeye devam etmek zorundayız.
Bunu gitmenin, uzaklaşmanın ya da başka coğrafyalarda gezinmenin bir anlamı, bir getirisi yok anlamında söylemiyorum. Sadece gittiğim her yerde kürek çekmeye devam etmem gerekeceğini anladığımı söylüyorum.
En sevdiğim, her cümlesinin altını çizdiğim kitaplardan birinde, The Perks of Being A Wallflower’da, çokça vurgulanıyordu sessizce bir şeyleri seyretmek ve anlamak ne kadar kıymetli olsa da katılmanın ne kadar önemli olduğu. Ben de şimdi anlıyorum başka hayatlara katılmadan gezmenin ne kadar eksik olduğunu. O yüzden Pusula Dövmeli Kız bir gezi blogu olduğu kadar katıldığım hayatların da blogu. Ve başka insanların da tıpkı benim gibi toplumun içinde var olma, kendilerine yer açma mücadelelerine şahit oldukça bunlar hakkında da yazmaya karar verdim.
Brezilya Seçim Notları
7 Ekim Pazar günü Brezilya seçimlerinin ilk turunu geride bıraktık. Instagramdan da takip edenler biliyorlardır, geldiğimden beri ülke siyasetinin her şeyine maydanoz olmuş durumdaydım. Hatta Santa Catarina’da kaldığım dönemde ev sahibimin bir arkadaşı, Haddad (İkinci tura kalan İşçi Partisi adayı) stickerıyla gezerken sözlü saldırıya uğrayınca acaba ülkenin iç işlerine ben de fazla mı karışıyorum diye bir endişelendim. En azından hangi eyalette hangi stickerla dolaşılır böyle böyle öğreniyordum ama. Ha tabi bir de bir anda beni instagramdan takip etmeye başlayan bir “Hepimiz Bolsonaro’yuz” nickli Jair Bolsonaro fan hesabı var epey ürkütücü bulduğum.
Neyse ki sağ salim Brezilya’dan çıkmış durumdayım çoktan. Orda geçirdiğim üç hafta boyunca Brezilya’daki mevcut siyasi duruma dair insanlardan öğrenebildiğim ne varsa bir araya toplamak istedim.
Latin Amerika siyaseti okuldayken de benim en çok ilgimi çeken ders olmuştu. Tabi dersin üstünden iki sene geçince öğrendiklerimin bir kısmı uçmuş gitmiş ki Brezilya’da ülkeyi yeni baştan tanıdım. Gezdiğim süre boyunca farklı kesimlerden ve görüşlerden insanlar tanıyıp Brezilya siyasetini hepsinden dinleme şansı buldum.
Brezilya’da başkanlık seçimleri senato, vali, delege seçimleriyle bir arada yapılıyor. Başkanlık seçiminde ilk turda hiçbir aday yüzde 50’yi geçemezse şu anda da olduğu gibi seçimler ikinci tura kalıyor. İlk turu birinci götüren aday %46,5 gibi çok yüksek bir oyla Jair Bolsonaro oldu. Bolsonaro hem destekçileri hem karşıtları arasında epey fanatizm yaratmış bir aday ve bu yüzden şüphesiz ki seçilmesi durumunda ülkedeki kutuplaşma hadsafhaya çıkacak. Zaten kendi söylemleri de bu kutuplaşmayı körükleyecek nitelikte. Bolsonaro’yla ve sçeimlerle ilgili NYTimes’da çıkan şu yazı kısa ama öz bir fikir verebilir size.
#Ele Não
Gelir gelmez ilk dahil olduğum protesto Bolsonaro karşıtlarının bir araya geldiği, Rio’daki “Ele Não” protestosu oldu. Ele Não “not him” yani “o değil” demek ve ortak paydası “yeter ki Bolsonaro olmasın” olan insanların bir araya geldiği bir eylem.
Bu eyleme katılan başlıca gruplar arasında PT (İşçi Partisi) destekçileri, sosyalistler, feministler, LGBT+, koyu tenli azınlıklar var. Bolsonaro’nun bu grupların hemen hemen hepsini hedef alan söylemlerde bulunmuş olduğunu düşününce bu hiç de şaşırtıcı değil.
Bolsonaro asker kökenli olmasının yanında verdiği demeçlerle şu an dünyanın her yerinde popülerliğini artıran; bizim de hiç yabancı olmadığımız; popülist, militarist, maşist ve misogenist, antientelektüel, “hat höt”çü sağ lider profilinin gayet standart bir temsilcisi.
Öte yandan, bu tarz liderlerin dünyanın her yerinde yükselişte olmasından ötürü Bolsonaro’nun yükselişini de genel global bir trendin ufak bir parçası olarak yorumlamaya kalktığımda, Brezilya’daki çeşitli azınlıklara ve kırılganlığı yüksek gruplara mensup arkadaşlarımdan buradaki tehdidin çok daha büyük olduğuna dair itirazlar görmüştüm. Bu itirazların, kısmen, herkesin kendi ülkesindeki durumu daha vehametli görmesi şeklinde açıklanması mümkün olsa da São Paulo Üniversitesi’nde ziyaretçi profesör olarak görev yapan Karabekir Akkoyunlu hocayla yaptığım sohbet beni de Brezilya için söz konusu tehdidin daha ciddi olabileceğine ikna etti. Karabekir hoca, hem medyascope’taki seçim öncesi bir röportajında hem de ikili sohbetimizde belirttiği gibi Bolsonaro’yu sivil, pragmatist, popülist liderlerden ziyade Filipinler Devlet Başkanı Duterte’ye benzetiyor. Ona göre, bunlarla diğer popülist liderler arasındaki en büyük fark bu iki liderin oportünizm ve pragmatizmin ötesinde olup spesifik bir ideolojiye hizmet etmesi. Ayrımcı ve baskıcı, militarist bir sağ ideolojiye.
Sahiden de Bolsonaro’nun açıklamalarında militarizm ve şiddet teşviğine bolca rastlamak mümkün. Ülkedeki huzursuzluklara sunduğu ilk çözüm önerisi silahları yasallaştırmak. Öyle ki seçim günü Bolsonaro’ya oy vermeye elinde silahlarla gitmiş insanların videoları da düşmüştü medyaya.
Bu fikre Amerika ve Trump’tan da aşinayız ama Brezilya gibi silahların illegal olduğu dönemde bile silahla öldürmelerin bu kadar fazla olduğu bir ülkede böylesi bir yasallaştırmanın sonuçları çok daha korkutucu olabilir. Ayrıca, Bolsonaro Brezilya’daki diktatörlük döneminde yapılan tek hatayı işkenceyle yetinmek ama öldürmemek olarak tanımlamış bir lider.
Bunun yanında, polisin favelalarda koyu renk tenli bir bireyi öldürmesi bugün bile haber değeri taşımayan bir olayken Bolsonaro, böyle bir olayın şüphelisi konumdaki bir polisin soruşturulmasının, polis teşkilatını itibarsızlaştırdığını öne sürerek bu tip soruşturma ve yargı yollarını tıkama peşinde. Tabi ki Bolsonaro kendisi hakkındaki faşizm ve homofobi ithamlarını kabul etmiyor fakat internette sözlerinin bir kısmına buradan ve şuradan ulaşmak mümkün.
Birkaçını Türkçeye çevirmek istedim:
- “Hiç dilenen bir Japon gördünüz mü? İşte onlar kendine saygısı olan bir ırk çünkü.” (Siyahileri hedef alıyor.)
- “Beş çocuğum var, dördü erkek. Sonunca da zayıf düştüm ve kız doğdu.”
- “Öldürmeyen bir polis polis değildir.”
- “Yalan söylemeyeceğim, eşcinsel bir evladı sevemezdim. Oğlumun bıyıklı bir adamla eve gelmesindense bir kazada falan ölmesini tercih ederim.”
- Federal Delege Maira do Rosario hakkında: “Sana tecavüz etmezdim, buna değmezsin.”
- Yine aynı delege hakkında verdiği bir röportajda: “Tecavüze uğramayı hak etmiyor çünkü çok kötü ve çok çirkin. Benim tipim değil, ona tecavüz etmezdim. Ben tecavüzcü değilim ama olsaydım bile o buna layık değil.”
- Kadınların aynı işe eşit ücret alması hakkında: “Ben kadınları aynı maaşa işe almazdım, ama nitelikli pek çok kadın var evet.”
- “Tanrı her şeyden önce gelir. Seküler devletin tarihi gerçek bir şey değil, hayır. Bu Hristiyan bir devlet ve buna karşı olanlar gidebilir. Azınlık çoğunluğa boyun eğmeli.”
Brezilya’da da siyaset aile şirketi gibi işlediğinden Bolsonaro’nun oğulları da adaylıklardan nasibini almış. Oğullarından Flavió Bolsonaro aynı seçimde senatör seçildi. Eduardo Bolsonaro ise São Paulo eyaletinden federal delege olarak çıktı seçimden. Ayrıca, Eduardo Bolsonaro geçtiğimiz günlerde bu linkten de ulaşabileceğiniz gibi, babasının adaylığına karşı durmamaları hakkında Brezilya’nın Yüksek Seçim Kurulu’nu tehdit etmekten geri kalmamış. Yüksek Seçim Kurulu’nu kapatmaya bir asker ve bir onbaşı yeter diyor.
Bolsonaro’yu Kim Neden Destekliyor?
Gelelim Bolsonaro’nun seçmenlerine. Seçmenlerin içindeki liberal bir grup yukarıda bahsettiğim alıntıların çoğunu doğru anlaşılmamış birer şaka olarak yorumluyor ve Brezilya’nın şu anki rejimini “politik doğrucu bir diktatörlük” olarak tanımlayıp Bolsonaro’yu daha fazla ifade özgürlüğüne giden bir anahtar olarak görüyor. Diğer yandan, farklılıklara tahammülsüzlük, şiddet ve vahşet eğilimi, ya da “kanlarıyla banyo yapma” hevesi de Bolsonaro’nun seçmenlerinin bir kesiminde mevcut. Örneğin, Brezilya’nın bana göre en önemli kayıplarından biri olan Marielle Franco’dan bahsedelim.
Marielle, kadın ve insan hakları aktivisti olarak PSOL yani Sosyalizm ve Özgürlük Partisi’nden Rio de Janeiro şehir konseyine girmiş bir siyasetçiydi. Favelada doğmuş bir kadın olması, ırksal azınlığa mensup olması, kadın ve insan hakları aktivizmi yapması ve lezbiyen kimliği Marielle’yı Brezilya’daki kırılgan grupların kesişimine oturtuyordu. Favelalardaki polis şiddetinin ve yargısız infazların yüksek sesli eleştirmenlerinden biriydi. 14 Mart’ta verdiği bir demeç sonrasında arabasındayken başka bir araçtaki iki kişi tarafından defalarca ateş edilerek öldürüldü. Tahmin edeceğiniz gibi failler hala bulunmadı.
Sonrasında Marielle’nin ismi bir sokağa verilmişti. Geçtiğimiz ay sokak tabelası iki Bolsonaro destekçisi tarafından şu şekilde parçalandı (haber Portekizce maalesef ama fotoğrafı da bırakıyorum).
Ayrıca Bolsonarocular tarafından hazırlanmış şöyle bir de bilgisayar oyununa denk geldim. Oyunun amacı insan hakları aktivistlerini, sol siyasetçileri, komünistleri ve diğer muhalifleri öldürmek. Oyunun okulda geçen bir level’ında ise görev eşcinselleri öldürüp çocukları kurtarmak.
Bolsonaro destekçilerini anlamaya çalışırken Brezilya’da aşırı muhafazakar bir toplum bulunduğunu unutmamak önemli. Mesela Bolsonaro’ya oy verecek insanlarla yapılmış bir de belgesel var youtube’da. Altyazı seçeneğiyle izleyebilirsiniz diye linke bağlantı verdim. Bu belgesel muhafazakarlığın sandığımızdan daha derin ve tehditkar bir boyutunu ortaya koyuyor.
Belgeselde görebileceğiniz gibi muhafazakarlık ve homofobi yükselen çoğu sağ rejimde olduğu gibi Brezilya’da da antientelektüelizmle iç içe geçmiş ve şu an dünyada postyapısalcı cinsiyet teorisinin en önemli ismi sayılabilecek teorisyen Judith Butler’a karşı, demokrasi üzerine bir konferans vermeye geldiği gün onlarca Bolsonaro destekçisi toplanıp onun ülkeden “defolması” için protesto yapıyor. Butler’ın asıl derdinin cinsiyet eşitliğine ulaşmak veya homofobiyi ortadan kaldırmak değil çocukları “erotize” etmek olduğu görüşündeler.
Bolsonarocuların tepkisinden nasibini alan tek kişi Butler değil tabi. Pink Floyd’un gitaristlerinden Roger Waters da seçimlerden birkaç hafta önce São Paulo’da verdiği bir konserde neo-faşizme karşı insanları uyarması ve Ele Não hashtagi kullanması sonucu kendisini dinleyen kalabalığı ikiye bölüyor ve tezahürat kadar epey hakaret ve yuhalamaya da maruz kalıyor.
Tabi ki en başta da dediğim gibi Bolsonaro kampını baştan sona öcüleştirmemek lazım. Aralarında liberal ve insan haklarına inanan gruplar da var. Bunlar genelde minimal devleti savundukları için Bolsonaro’ya oy vereceklerini söylüyor. Gerçi Bolsonaro’nun militer geçmişi ve polise vermeyi vaad ettiği olağanüstü yetkiler ile minimal devlet fikrinin ne kadar örtüştüğünden ben şüpheliyim. Yine de bu tarz gerekçelerle Bolsonaro’yu destekleyen insanlara özellikle de Bolsonaro’nun en çok oy aldığı eyalette, Santa Catarina’ da çokça denk geldim. En sık söyledikleri şey “Biz Bolsonaro’ya tüm fikirlerini desteklediğimiz için oy vermiyoruz, PT (İşçi Partisi) kazanamasın diye veriyoruz”. En sık duyduğum ikinci şeyse “Venezuela’nın halini görmüyor musun?” Toplumda o kadar büyük bir İşçi Partisi yorgunluğu ve “Venezuelalaşma” korkusu var ki insanların soldan koşarak uzaklaştıkları bir dönemdeyiz. Bu tarz iddialara cevap olarak profesör Maria Hermínia Tavares ise yine Portekizcesine ulaşabildiğim bir röportajda Venezuela’nın mevcut durumuna Bolsonaro’nun ajandasının PT’den çok daha yakın olduğunu ifade ediyor.
Seçmenlerin Sosyoekonomik Profili
Seçim haritasından da görebileceğiniz üzere ülkenin kuzeyinde, imkanların çok gelişmediği bölgelerde ve yerli etnik grupların yaşadığı yerlerde (PT’nin birnevi kalelerinde) Haddad önde gelmiş. Ülkede gitgide yükselen İşçi Partisi düşmanlığına rağmen kuzeyin neden hala PT’ye sadık kaldığını bşka bir yazıda anlatmayı umuyorum. Avrupa’dan göçenlerin ve zengin kesimin yaşadığı güney eyaletlerdeyse Bolsonaro’nun üstünlüğü var.Bolsonaro’ya oy veren grupların başında bu beyaz, zengin ve ayrıcalıklı kesim geliyor. Bu kesimin PT’ye olan öfkesini anlamak için partinin iktidardaki yıllarından bahsetmek de gerekli, ki bu yazıya sığmayacak kadar uzun bir konu. Fakat militarizm, güvenlileştirme, mekansal ayrışmalar ve tabakalaşmanın korunması bu kesimin dünyanın her yerinde az çok desteklediği fikirlerdir. Üstüne bir de Brezilya gibi kolonyal geçmişiyle, ırkçılık ve kölelik tarihiyle yüzleşmemiş bir ülkede ufacık bir kriz işte bu yüzleşilmemiş sorunları tekrar su yüzüne çıkarabiliyor. Ve PT karşıtlığı bir anda Bolsonaro’nun radikal ve militarist fikirlerini kucaklamaya kadar varabiliyor. Bu anlamda, Bolsonaro’nun bu kesimdeki popülerliği bir dereceye kadar anlamlandırılabilir.
İşin tuhaf ve beklenmeyen yanıysa, seçimin yapıldığı gün São Paulo’nun en fakir favelarından birinde oy kullanmış bir kadından öğrendiğim kadarıyla Bolsonaro’nun söylemlerinde en çok hedef alıp nefret kustuğu kesimlerden biri olan favelalarda bile yakalarında Bolsonaro stickerıyla oy vermiş pek çok insan bulunması. Tanıdığım neredeyse herkesin seçim gecesi bu kadar şaşırması da bu yüzdendi sanırım. Çünkü Bolsonaro’nun daha ilk turdan yüzde 46ları bulmasında bu grubun desteği de etkili olmuş görünüyor. São Paulo’daki hostlarım, kendileri de tüm protestolara bizzat katılmış olsalar da, Ele Não protestolarının Bolsonaro’yu yıpratmaktan çok işine yaradığını, çünkü bu sayede protestocuların hepsini içki içip dans eden, eşcinsel, feminist ve marjinal gruplar olarak lanse etme fırsatı bulduğunu iddia ediyor. Buna ilaveten, favelalardaki bu şaşırtıcı durumu ülkedeki genel anlamda yükselen İşçi Partisi’nden kaçma ve “PT olmasın da kim olursa olsun” trendine de bağlayabiliriz muhtemelen.
Brezilya’da seçimlerin ikinci turu bu hafta sonu yapılacak. Enseyi karartmayalım desek de sonuç az çok belli gibi duruyor. Bakalım, pazara kadar ülkedeki bu PT yorgunluğuna, Lula’ya, Dilma’ya Haddad’a Ciro’ya ve sol seçmenin seçim dönemindeki tutumlarına değinen ikinci bir yazı yetiştirmeyi umuyorum.
Şimdilik bu kadar. Ele Não!