2014’ten kalma anılarımın altını üstüne getirirken La Spezia ve Cinque Terre yazılarımı paylaşmak istedim bu kez.
Bu anılara bugünün mü, günlüğüme ilk yazdığım günün mü, yaşandıkları günün mü tarihini atsam, fikrim hala da değişiyor aslında. Anılar yaşandıkları ana mı yoksa yazıldıkları ana mı aittir? Hollandaya ait inekler Belçika çayırlarında otladığında, sütleri Hollanda’ya mı Belçika’ya mı aittir? Tarih 2014 mü 2017 midir? Tarih nedir ki zaten diyorum kafamdaki ikilemimin en çok kızıştığı anlarda. Ama itiraf ediyorum yalnızca kolaya kaçabileyim diye. Bu düşünceler şimdilik kafamda gezinedursun, ben de İtalya’nın en güzel yerlerinde dolaşayım birkaç satır izin varsa.
Gezinin günleri, tarihleri karıştırmaya yavaştan başladığım zamanlarında vardım La Spezia’ya. Biraz da geç vardım aslında. Sorrento’dan buraya uzun yollar kat etmem yetmezmiş gibi tren bozulunca 1 saat 20 dakika kadar Roma Termini’de bekledik. Demiştim ya Roma non basta una vita. Roma’ya bir ömür yetmez. Gezimden yediği günler yetmemişti cidden Roma’ya. Biraz daha istedi, bir saat yirmi dakika daha kitledi beni garında. Azıcık yüz versem ömrümü de isterdi utanmadan. Geç geldiğim için birbirinden güzel bu beş köyü de geç başlayacaktım gezmeye. Neyse ki La Spezia’dan kısa bir yolculuktu Riomaggiore. Buraların güzelliğini görür görmez buraların, bir kez daha kızdım Roma’ya. Yıldızım pek de barışmıyordu onunla zaten. Neyse efendim Riomaggiore, öhöm.
Riomaggiore
Denizin kıyısına tren istasyonu yapılır mı allah aşkına? Rayların üstünde böyle bir seyir yaşatılır mı insana? Napıyorsunuz kuzum siz? İnsan insana bunu yapar mı? Bu kadar güzel bir manzara olur mu? Olan var olmayan var hiç mi düşünmezsiniz, hiç mi acımazsınız tatilini bütçesini denkleştirip uğrayanlara? Yine İtalyanları kıskanmaktan yeşile döndüğüm dakikaların ardından biraz tepelere çıkıp etrafını dolaştım köyün. Her adımda daha çok kıskandım, her adım daha çok yeşerdim. Bir saat gibi bir yürüyüşün ardından tekrar istasyona döndüm bir sonraki treni beklemeye. Ah Via dell’Amore kapalı olmayacaktı, Manarola’ya yürüyerek ulaşabilecektim, dönmezdim de, yine şanssız bir zamanlamaydı.
Normalde beş köyün arasındaki trenlere benim gibi bilet alıp binen çok yoktur. Sık kontrol yapılan bir güzergah da değil hakikaten. Ama ben şansıma güvenmeyi pek istemedim. Cinque Terre’de gezinmek için aldığım biletin bonusu istasyondaki wifi’ları kullabilmek oldu. Böyle olunca da tam Manarola için tren beklerken La Spezia’da yanında kalacağım hostum Camilla’dan whatsapp bildirimi aldım. Akşam yemeğini onlarla birlikte yemek ister miyim diye soruyordu. Bunun üzerine Camilla ve erkek arkadaşı Paolo’ya katılmak üzere bugünkü Cinque Terre gezintimi noktalayıp La Spezia’ya döndüm.
Gardan otobüse binip Camilla’nın evine ulaştığımda o ve Paolo çıkmak için çoktan hazırdı. Benim eşyalarımı içeri bırakıp yüzümü yıkamamın ardından hızlıca evden çıktık. Sahil kenarında ucuz ama bir o kadar da popüler ve kalabalık bir yerdi akşam yemeği durağımız. Açık havada masalar, etrafta standlar vardı. Sıraya girmemizle arkamızda uzun bir kuyruk oluşması bir oldu. İtalya’nın ünlü lezzetlerinden Foccaccia’yı denedim burada.
Paolo Türkiye’deki anılarını anlattı, Camilla ingilizce konuşurkenki heyecanlı ve utangaç hallerini yavaş yavaş attı. İtalya’da aşk böyle mi yaşanıyor bilmem ama ikisi, izlerken insana birbirini tüketmeden de ilişki yaşanabileceğini düşündüren bir çiftti. Fazla maruz kalınca aşka inanasınız gelebilirdi. Üniversiteden konuştuk, iş bulmaktan, başka ülkeleri gezmekten, başka şehirlere taşınmaktan söz ettik. Güneş batarken Porta Marola’da frizbi oynadık. Hava kararınca yoğurt yemeye gittik. Üstündeki topping’lerini seçebildiğimiz bu tatlı yoğurtları sevdiğimi ilk o gün öğrendim.
Eve döndüğümüzde yorgunduk. Camilla’nın filmlerdeki kadar büyük ve görkemli kütüphanesine, buradaki her bir kitabı okumuş olmasına hayran kalmanın getirdiği yorgunlukla uykuya daldım. Uyumadan önceyse couchsurfingden daha öncesinde haberleştiğim Türk bir hosta tekrar mesaj attım. Paolo ve Camilla beni sonraki gün ağırlayamayacaklarını baştan söylemişlerdi, bu yüzden yarın taşınacaktım. Sabah beraber kahvaltı yaptıktan sonra yine bir Türk kahvesi denemem oldu. Sonra da beni La Spezia istasyonuna bıraktılar. Ve bugün bile hala hem arkadaşım hem de en güzel couch surfing hikayelerimden olan bu iki insanla orada vedalaştım.
Manarola
Sonra yine aynı trene binip bu sefer Manarola’ya gittim. Manarola beş köyün en çok fotoğraflanan, en çok şımartılanı. Hak etmiyor demek haddime değil ama köy dediğin de biraz mütevazi olmalı. Manarola kendine, ben ona hayran olurken kritik bir treni kaçırınca programım biraz aksadı ve köylerden birini gözden çıkarmam gerekti. Ben de Corniglia’yı feda ettim. Özür dilerim. Önce Monterosso’ya geçtim ve burada nihayet denize girdim. Sonra dönüşte Vernazza’ya uğrayıp deniz kıyısında biraz vakit geçirdim.
Vernazza
Cinque Terre’deki tüm köyler o kadar güzeldi ki! Beş toprağın beşi bir olmuyor tabi. O yüzden ayrı ayrı her birinde yaşamak her birinde yaşlanmak istedim. Böyle bir yerde nasıl yaşlanır ki insan, görmek istedim. La Spezia’ya dönünce bu seferki hostumu çaldırdım. La Speziza’da okuyan Türk bir öğrenciydi. Marketin önünde buluşup eve gittik. Sonra yemeği evde yapmaya karar verince tekrar markete gittik ve en sevdiğim yemeği hazırlamak için malzeme aldık: Makarna!
Biz ton balıklı domatesli makarnamızı hazırlarken hostumun ev arkadaşlarından biri geldi. O da Türkiye’dendi. İlk gezim olmasından olsa gerek, daha ilk haftamın sonunda, tekrar Türkçe konuşabildiğim bir ortam bana altın madeni gibi gelmişti o an. Yemek yiyip şarap içtik. Sonra ders çalışmaları gerekiyordu, onun yerine bir şarap daha içtik. Zaten bu işler nasıldır ben de bilirim. Ders çalışmama mani olacabilecek her insana mesaj attıktan, her diziyi izledikten, her linke tıkladıktan sonra gelen yenilgi ve kabullenmişliktir aslında o dersin başına oturduğum an. Varlığım onlara da bahane oldu, bir şişe de köpüklü şarap içtik. Günlerdir pis gezdiğimden duşa girdim, çıktım, yine muhabbete devam ettik. Sosyolojinin içimdeki tüm fanatizmler gibi futbol sevgisini de henüz öldürmediği güzel zamanlardı, 2014 dünya kupasını kaçırmadan takip ettiğim zamanlardı. Futboldan söz ettik. Bir de siyasetten tabi. Çünkü artık siyasetten nefret ettiğimi zannettiğim günler değildi.
Geç yattık ama alarm kurup sabah erkenden kalktım. Bulaşıkları yıkadım. Sonra çocukları uyandırdım çünkü birinin sınavı vardı, diğeri de vedalaşmak istemişti. Ardından çantamı toplayıp evden çıktım. Gara vardığımda gezimin bu durağından bana nefis birkaç manzara ve tanıştığıma memnun olduğum dört insan kaldı.
04.07.2014