Şöhreti taşımak kolay değil. Kolay olsa onlarca ünlü insanın hayatının çöküşü ünlü oldukları zamandan başlamıyor olurdu. Magazin sayfaları sürekli içip dağıtan, kibrinden ağzımıza sakız olacak, komik, tepeden bakan cümleler kuran, uyuşturucuya bulaşan, depresyona giren ünlülerin haberleriyle dolmazdı. Hem zaten zirve dediğimiz tam da inişin başladığı yer değil midir? Zirveye bir çıkmış bir daha da inmemiş, şöhretten başı dönmemiş, yazılan hiçbir şiir ve şarkıda, çizilen hiçbir resimde hakkı tam verilememiş bir şehir oysa Venedik. Ne kadar övsek az, ne kadar güzellesek sönük…
Bana kalsa şu zaman gidin, şunu yiyin, şurada kalın diyerek anlatamam size bu şehri. Hiçbir yeri öyle anlatamam zaten ben. Dört mevsimini gördüğüm, gardırobundaki her bir giysisini az çok bildiğim İstanbul’u bile öyle anlatamam mesela. Yemek konusuna hiç giremem. Acıkmışlığımdan kaç kere yemek yemişimdir ki hayatımda? İtalya’da bir restoranda oturuyorsam mesela ve bir de makarna sipariş etmiş ve yiyorsam, benden değil makarnadan kaynaklanan bir durumdur bu. Onun makarna olmasından ötürüdür. Ya da başka yemekleriyle ünlü, başka bir ülkede restoranın kapısına bile uğramadan marketten üç beş şey alıyorsam, o yemeklerin makarna, o ülkenin İtalya olmayışından mütevellit bu böyledir. Uzun lafın kısası aslında sebep İtalya’da olmak bu hikayelerimin çoğunda. Ama hadi gelin, bu seferlik bir de böyle deneyelim yazmayı. Rehber kitapmışım gibi…
Venedik’e Ne Zaman Gitmeli?
Şimdi böyle söyleyince de tuhaf geliyor. Venedik eğer benim gittiğim, gördüğüm, gezdiğim Venedik’se, Venedik’e her zaman gitmeli. Saçma bir soru değil mi? Diğer tüm değişkenler sabit tutulduğunda (ki ceteris paribus diyorlar ekonomist arkadaşlarım buna), yani bütçemize, vücut sağlığımıza, iş hayatımıza, okuldaki durumumuza olan etkileri sabit tutulduğunda, seçtiğimiz zaman dilimi içerisinde Venedik’e gitmek ve gitmemek arasında bir seçim yaptığımız her durumda, bence Venedik’e gitmeyi seçmeli. Diğer değişkenler sabit durmuyor ama değil mi? Ben de hep böyle diyorum zaten ekonomist arkadaşlarıma. Ceteris ne zaman paribus ki konuşuyoruz? Diğer değişkenler bir türlü yerinde durmayınca haliyle en optimum zamanda gidip en çok faydayı sağlamak istiyorsunuz değil mi Venedik gezisinden? Hal böyleyse sizin için fayda ne onu bilmek gerek.
Bütün Venedik sizinmiş gibi hissetmek mi? O zaman yazın gitmeyin efendim. Diğer mevsimlere dair konuşamam ama ben yazın gittim ve bütün Venedik benim değildi. Hatta belki de yalnızca akşam garın önünde yatarken kapladığım alan kadarlık bir kısmı bana aitti. Üşümemek mi? O zaman kışın gitmeyin. Çünkü bilimsel çalışmalar gösteriyor ki insanlar kışın üşürler. Dışarıda geçirdikleri vakit artıkça daha da çok üşürler. E Venedik’e gitmişken de dışarıda az vakit geçirip benim tepemin tasını attırmayın. (Rehber kitap modunda yazmayı beceremeyen yazar sinirleniyordu.) Venedik olsun ama yanında bir şeyler daha da olsun mu diyorsunuz? O zaman Venedik Karnavalı zamanı gidin, Venedik Biennali zamanı gidin. Tarihlerini internetten takip ederek gidin. Ha ama bu iki etkinlik zamanı ortalık cümbüşe dönebiliyor, Venedik’te size ait olan kısım benim gar önünde yatarken kapladığım metrekareden bile daha da az olabiliyor. Ayrıca Venedik Karnavalı zamanı giderseniz üşüyorsunuz. Neden? Çünkü kış. Yani bu denkleme değişkenler giriyor da giriyor. Eğer optimum zamanı bulmak istiyorsanız, size bunu hesaplayacak bir formül geliştirmesi için bir ekonomistle de çalışabilirsiniz. (Yazar burada ne bileyim demek istiyor.)
Venedik’e ulaşım nasıl?
Bence en güzel trenle ulaşılır, ama dikkat dikkat. Venedik’te iki gar var. İlki yani Venezia Mestre aslında Venedik’te değil ana karada ve adaya ulaşmak için buradan trenle Venezia Santa Lucia istasyonuna geçmeniz gerek. Oldu da şehre hava yoluyla gelip Marco Polo havalimanında indiyseniz, buradan express otobüsler ve botlarla da ulaşabilirsiniz adalara. Venedik’te ulaşıma gelince, tabi ki de yürüyoruz! Ha İsa’yla bir akrabalığınız yoksa Venedik etrafındaki Burano, Murano gibi adalara giderken Vaporetto adlı küçük vapurlara binmeniz gerekebilir o ayrı konu.
Venedik’te ne yenir?
İtalya’da olmaktan ötürü makarna yenir. Yine İtalya’da olmaktan ötürü pizza yenir. Eğer ben değilseniz ya da bana uzaktan yakından benzemiyorsanız, mideniz, damak tadınız falan da benzemiyorsa makarna ve pizza görünce adınızı unutmuyor olabilirsiniz. Böyle durumlarda bütçenizi korumak adına süpermarketten de yenir. Venedik’te Coop var mesela bir tane. Ama nolur nerede diye sormayın tarif edemem. Venedik’te ne nerede asla söyleyemem. Navigasyonlar, haritalar bile doğruyu söyleyemiyorken ben ne yapayım ki zaten?
İtalyan olsun ama pizza makarna olmasın diyorsanız ya da İtalyan mutfağını bunlardan ibaret olmakla itham ediyorsanız (aman ne büyük itham, daha ne olsun yahu!) Fregolotta yiyebilir veya Cicchetti barlarını gezebilirsiniz. Bunların ne olduğunu daha nice az duyulmuş İtalyan lezzetiyle birlikte şu yazımda anlattım. Tercihiniz Cicchetti’den yanaysa mesela Cantina Do Spade‘yi deneyebilirsiniz.
Mesela yukarıdaki Cantino Do Spade’den bir Cicchetti fotoğrafı. Ayağımda uzun, geniş paçalı, şalvarımsı bir pantalonla Venedik sokaklarında düşünce kırdığım UV filtrem takılıyken çekilmiş. Bu vesileyle size bir numaralı Venedik tavsiyemi vereyim: Uzun paçalı pantalonlarla gezmeyin, paçanıza basıp düşebiliyorsunuz. Gerçi muhtemelen bu olayda sebep Venedik değildi, ama olsun, Venedik’ten başka şehirlerde düşmediğimden kesin bir şey söylemem doğru olmaz.
Venedik’te Nerede Konaklanır?
Tabi ki garın önünde! Arkadaşlar Venedik’te hosteller çok pahalı, airbnb çoğu zaman daha da pahalı, ada kısmında couchsurfing hostu bulmak ise çok zor. Ama tüm bunlar bir kenara, hosteller ucuz, hostlar bol olsa bile bence Venedik’te Santa Lucia garının önünde konaklayın. Sabah şu güzelim manzaraya uyanın.
Milan garı ne kadar sevimsizdiyse Venedik garı o kadar güzel bir uyku çektirdi bana. Gece garın önü zaten yatakhane gibi oluyor. Ben 12 gibi uyumak için geldiğimde millet çoktan serilip yatmıştı, yine de yer bulabildim. Hatta tam benimle aynı anda tulumunu seren epey güler yüzlü komşularım bile vardı. Saat 04:30 gibi garın bizim yattığımız tarafındaki kapı açıldı. Yanımdaki çocuklarla acaba kalkmak zorunda mıyız, yoksa diğer kapının olduğu tarafa taşınsak yeter mi ikilemine düştükten sonra eşyalarımızı toplayıp sağ tarafa serildik. Bu taraftaki kapı sabah 6’ya kadar kapalı kaldığından kimse bize karışmadı. 6 gibiyse Milan’daki gibi ayaklarıyla dürterek uyandıran polislerin aksine, gülümseyerek Buongiornooo diyen gar polisleri tarafından uyandırıldık. Garın önünde, uyku tulumundan çıkmadan kahvaltımı ederken gece beş metrelik taşınma serüvenimiz sırasında kader birliği yaptığım iki çocukla da sohbet ettim. Slovakya’dan geliyorlarmış ve baktıkları tüm hosteller 100 euro’nun üzerinde olduğundan çareyi burada uyumakta bulduklarını söylediler.
Venedik’te Nereler Gezilir?
San Marco Meydanı
Bir kere baştan anlaşalım Venedik’te kaybolmamak imkansız. Navigasyondaki tüm talimatları yerine getirseniz de, haritadaki rotaya birebir uysanız da kaybolacaksınız. Girdiğim sokakların pat diye çıkmaz sokağa dönüşmesi, sonra durup durup aynı yöne bağlanmasıyla geçen bir sürenin sonunda yorula yorula San Marco meydanını buldum. Burada içini ziyaret edebileceğiniz bir saray bir de basilica var. Basilica di San Marco İtalya’daki en ihtişamlı mimarilerden birine sahip. Dükler sarayı yani Palazzo Ducale ise gotik mimariye sahip ve günümüzde sergilere ev sahipliği yapan bir bina. Ayrıca yine burada yer alan çan kulesi yani Campanile di San Marco’nun tepesine çıkabilirsiniz. Fakat ben o uzun kuyrukta beklemeye cesaret edemedim. İçimde kalacağını düşünmemiştim ama şimdiki aklım olsa bekleyebilirdim.
Grand Canal ve Çevresi
Sırada şehirdeki ana su trafiğinin döndüğü Grand Canal var. Uyarıyorum bu kanal çevresindeki ve üzerindeki her bir nokta nefes kesici güzellikte gelebilir. Sanıyorum en ünlüsü ise seyretmeye doyamayacağınız Rialto Köprüsü.
Dorsoduro
Venedik’in altı bölgesinden (sestieri) biri olan Dorsoduro, binaları ve kanallarıyla müthiş manzaralar sunan, harika karelerle dönebileceğiniz bir yer. Ca’Foscari Üniversitesi’nin burada bulunması sebebiyle bölge öğrenciler tarafından da çokça tercih ediliyor.
Cannareggio ve Castello da vakit ayırıp görülebilecek diğer bölgeler. 2014’te notlarıma detaylı yazmadığımdan, fotoğraflardaysa ayırt edemediğimden gidip gitmediğime hala emin olamasam da Venedik’e tekrar gidersem kendime keşfetme sözü verdiğim yerler.
Adalar
Venedik’in kuzeyine yakın dört adaya (San Michele, Murano, Burano, Torcello) Venedik’in kuzeyindeki Fondamente Nove‘den Vaporetto‘larla ulaşabilirsiniz. 5 saatlik uykuyla gezdiğimden ve aynı gün hem Venedik’te hem de Venezia Mestre garının önünde düştüğümden olsa gerek(evet ikinci kez paçalarıma basıp düştüm ve ikincide sırtımda 14 kilo çanta varken kafamı da kaldırıma vurdum) adalara dair anılarım biraz flu. O yüzden tekrar uyarıyorum, uzun paçalı pantalon giymeyin. Ben mesela ertesi sabah çöpe attım o pantalonu. Tamam belki fazla dramatik davranmış da olabilirim.
Neyse adalar, öhöm. Siz de Murano, Burano ve Torcello adalarını kapsayan 12 saatlik biletlerden alabilirsiniz. İlk durağım Murano olmuştu. Murano‘nun en önemli özelliği Burano’ya giderken yol üstünde olması ve bilet satan görevlinin bana söylediğine göre Burano‘ya giden direkt vapur olmaması. En önemli ikinci özelliği de cam sanatında uzmanlaşmış olmaları.
Murano‘dan sonra sıradaki ada Burano. Görünce ilk tepkim “Bu ne yaa, La Boca’nın sulu hali.” olmuştu. La Boca, Buenos Aires’te renkli evleriyle ünlü bir semtin adı. Tabi gerçekte evlerin renkli olmaları dışında iki yer arasında hiçbir benzerlik yok diyebilirim, ama işte benim o yıllardaki dünya vizyonum bu kadardı demek. Burano‘da zamanında sarhoş balıkçılar gece evlerini kolay bulsunlar diye evlerin farklı renklere boyandığı söyleniyor. Adını ilk kez Interrail için detaylı planlara giriştiğimde duyduğum bu ada beklediğimden çok daha fazla turistikleşmiş. Örneğin İtalya’da olmamdan ötürü oturduğum bir restoranda menünün Türkçesiyle karşılaşınca bir hayret yaşadım. Üstüne on dakika sonra epey kalabalık bir Türk turist kafilesi gelmesin mi? Neyse düşmenin ve UV filtremi kırmanın da verdiği moral bozukluğuyla yabaniliğim üstümde olduğundan hiç konuşmadan patatesten yapıldığına ilk seferinde asla inanmadığım ve makarna olduğunu iddia ettiğim fakat bu denememde ikna olduğum gnocchimi yiyip kalktım.
Venedik’e Dair Son Tavsiyeler
1. Hostelde veya otelde konaklayacaksanız rezervasyonunuzu olabildiğince erken yapın.
2. Daha ekonomik bir tatil için ana karadaki konaklama opsiyonlarını düşünebilirsiniz.
3. Ana karada konaklıyor da olsanız Venedik’i gece mutlaka görün. Gece kanal kenarına oturup şarap içmeyi de ihmal etmeyin. Ben özellikle geceleri Johnny Depp ve Angelina Jolie’nin Turist filminde gibi hissettim. Venedik’e gidecekseniz bu filmi de izleyin, gaza gelin hatta.
4. Kaybolmanın tadını çıkarın.
5. Uzun paçalı boyunuzu aşan pantalon giymeyin.
Evet bol bol yapınız, ediniz kipini kullandığım bir yazıyı geride bıraktım. Zaman zaman yine bir rehber kitap gibi davranacağımı unutarak anılarıma dair çok detaya girmişsem üzgünüm, elimde değil. Ama zaten yazan ben olduğuma göre nasıl yazacağıma dair özgür değil miyim? Sanki edebiyatta yıllarca süregelmiş eser yazara mı okura mı aittir tartışmasının ortasındayım. İyi de ben kimim, ne yazıyorum ki sanki de bu tartışmanın ortasındayım? Edebiyatın konuyla ne alakası var? Ya da edebiyatı boş verin, blog yazara mı aittir okura mı onu söyleyelim. Bana aittir bence diyorum hiç de tarafsız davranmayarak. Ama zaten ben de Venedik kadar önemli ya da şöhretli değilim, o şöhreti de Venedik gibi taşıyamazdım mesela. Sanırım hikayedeki en önemli özne Venedik olduğuna göre, önemli olan bu yazıda ona sadık kalabilmek ya da haşa, layık olabilmekti. Gerisi hikaye.