Verona’daki couchsurfing deneyimim bana daha önce adını milyon defa duyduğum ama bunu yemek için bir restorana her gidişimde son anda makarnaya yenildiğimden bir türlü tadamadığım bir İtalyan lezzetini tattırdı: Risotto.
Risotto’ya İtalyan pilavı diyebilir miyiz?
Diyebiliriz canım niye diyemeyelim? Kim karışır sanki? Ama tabi ki risotto’nun pilavdan belli başlı farkları var. Ne de olsa her yiğidin ayrı bir pilav yiyişi var.
O zaman pilavla risotto arasındaki 7 farkı bularak başlayalım gelin isterseniz.
1-Risotto’nun pirinci özel tür bir pirinçtir, siz çatlasanız da patlasanız da o pirinç zaten sert ve diri kalacaktır. Challenge accepted diyip yumuşatmayı başaranlarınız elbette olacaktır tabi, ama öyleyse bravo, artık o pirinçle risotto dışında bir şey yaparsınız.
2-Risotto’nun pirinci önceki günden ıslatılıp bekletilmez.
3-Risotto kesinlikle lapa pilav değildir. “Creamy” yani kremamsı denebilir ama gördüğünüz cıvıklığın arasında tekrar ediyorum pirinci diri diri hissetmelisiniz.
4-Risotto’yu sürekli karıştırmazsanız size küser. Burada “sürekli”de kastım sürekli! Bir dakika bile dinlenmeden.
5-Pilavın daha bir adabı vardır, içine konacak şey, konamayacak şey bellidir. Ama risottoda tek sınırınız hayal gücünüzdür. (Ya da en azından couchsurfing hostum bana öyle söyledi.)
6-Risotto pişirilirken su değil çorba katılır, evet çorba!
7-Risotto’nun yeri ayrı pilavın yeri ayrıdır. İkisi de bebektir.
Şimdi size canım hostum Fabio ve onun sevimli arkadaşı Ali’nin de desteğiyle kendi elceğizlerimle hazırladığım ve ben yaptım diye söylemiyorum pek bir bayıldığım Risotto’nun tarifini veriyorum hazırsanız. Tabi ki başka tatlarla da hazırlanabilir.
Önce malzemelerimiz (maalesef miktar konusunda göz kararı deyip geçmek durumundayım):
- Mor soğan
- Tere yağı ya da sıvı yağ
- Salsicca denen domuz sosisi kıyması (ya da bir zara konmamış hali)
- Risotto pirinci
- Tavuk suyu, ya da bulyonu/ et suyu ya da bulyonu
- Kırmızı şarap
- Biberiye (taze halde)
- Sarımsak
- Tuz, karabiber vs
Başlıyoruz!
Önce soğanlarımız mini mini minicik doğruyoruz ki bu hiç de alışık olmadığımız bir iş değil.
Sonra bunları yağda, ki azımsanmayacak miktarda bir yağda, bir güzel pembeleşene kadar kavururken yanına aroma versin diye bi tutam yaş biberiye ve bir diş sarımsak ekliyoruz. Aman ha bugün italyanız ya, o yüzden sarımsağı ezmeye falan kalkmıyoruz. Aromasını sömürdükten sonra o güzelim sarımsak çöpü boylayacak 🙁
Bunlar birbirini benimseyerek, tanışıp kaynaşarak pişerken yanlarına bir de kıyma halindeki salsicciamızı ekliyoruz. Bunlar bir süre tencerede birlikte takılıyorlar.
Sonra sıra geliyor pirince. Pirincimizi olduğu gibi döküp başlıyoruz karıştırmaya. Miktar konusunda maalesef biraz acemi kaldım. Gönlünüzden ne koparsa:D
Şimdi geldik eeen güzel kısma. Bizim su ekleyip coss sesini duyduğumuz kısımda İtalyanlığımızı konuşturup bir güzel şarap ekliyoruz. Biz kırmızı şarap ekledik. Bu arada İtalya’da içilmeyen sadece bu tarz yemeklere eklemelik ayrı şaraplar var. Ben başka bir couch surfing deneyimimde içmeye de kalktım ama cidden pek öyle sade içilesi değil.
Haa söylemeyi unuttum, ayrı bir kapta da yavaştan ister tavuk ister et suyuna çorbamızı hazırlıyoruz.
Sonra da geldik can alıcı bölüme: Risottomuz şarabını çekip de kurulaşmaya başladıkça, bir kepçe çorbadan ekliyoruz. Sonra ölümüne karıştırıyoruz. Taa ki bu suyu da çekinceye dek. Sonra bir kepçe ekliyoruz ve yine 2-3 dakika karıştırıyoruz. Bu işlemi 7-8 kez, Risotto tüm çorbayı çekene kadar tekrarlıyoruz. Çorbamız bitip de pirinç son suyu da çektiğinde ta taaaaaa, nurtopu gibi bir risottomuz oldu! Üzerine parmesan da serpiştiriyoruz dilersek.
Buon Apetito!