Yalan yok, ben de yıllar yılı Viva España! diye dolanıp durmuş bir insandım. İspanyolcanın içimi ısıtan enerjisi, bizim mezeleri aratmayacak tapas kültürü, müzikleri, dansları, futbolu…
Hepsi birleşince 2014’te İspanya Interrail’imin en iple çektiğim duraklarındandı. Öyle ki iki haftaya yakın bir süre ayırmıştım bu ülkeye. Gel gelelim, Gaudi bey kusuruma bakmasın yeri bende ayrıdır, İspanya beklentimi öyle pek de karşılayamadı. 2018’den baktığımda kabul ediyorum, Endülüs yerine Kuzey İspanya ağırlıklı bir rota çizsem hislerim belki farklı olacaktı.
Fakat bugün hala İspanyolcaya devam ediyorsam esas sebebi içimdeki Latin Amerika aşkıdır artık.
Bir de Portekiz var oysa. 2014’te rotaya gitmiş bulunayım diye dahil ettiğim ve İspanya’nın yandan çakması olur zannettiğim halde, geçirdiğim her saniyesinde kendimi kaybettiğim, “ya bura çok güzelmiş aşk olsun hiç söylemiyosunuz” diye insanlarını çevirip sitem etmek istediğim bambaşka bir dünya çıktı bura.İşte Portekiz’i İspanya’ya tercih etmemin 14 sebebi:
1-İki yanı okyanus incecik bir ülke olması. Deniz etkisinin her yerden hissedilebilmesini sağlayan bu özellikleri sayesinde Avrupa’nın en güzel iklimini barındırması.
Bu sayede mesela İspanya’da özellikle Endülüs’ün cehenneme döndüğü, esmiyor diye çığlık atmak isteyeceğiniz Temmuz-Ağustos aylarında tüm Portekiz püfür püfür eserken kış geldiğinde de Madrid’in cildinize kast eden kuruluğunu aksine, Portekiz’deki ılıman hava sağ olsun tadınızı kaçırmamış oluyor.
2-Lizbon’un dünyanın en güzel başkentlerinden biri olması.
Nedendir bilmem gezginler hep dünyanın çeşitli şehirleriyle akrabalığından şüphelenirler bu şehrin. Kimi San Fransisco’yla kimi İstanbul’la arasındaki genetik benzerlikleri vurgular durur. Eh benzemiyorlar da değil azizim! Mesela Roma ve İstanbul gibi yedi tepeli bir başkent Lizbon. Öte yandan Abril Bridge yakından sahiden de Golden Gate köprüsünü çağrıştırsa da ben Lizbon kalesinden dönüp bakınca hasretten burnumda tütüyor diye mi bilmem, Güney Kampüs’ten boğaza bakıyorum sanmıştım kendimi bir an. Eh bir de tablovari sarı tramvaylı fotoğraflarını da ekleyince, bence de biraz İstanbulluk var gibi bu şehirde. Ha bunun yanında Belem ve Vasca de Gama köprüsü gibi detaylar da Lizbon’u ayrı bir güzel kılıyor.
3-İspanya’nın bizdeki mezelerle yarışma ihtimali dahi olmadığına kanaat getirdiğim tapaslarına ve kayda değer diğer üç yemeği paella, gaspacho ve tortillaya karşı Portekiz’in enfes mutfağı:
- Üstünlüğün açık ara Portekiz’de olduğu lezziz deniz mahsülleri (polvo à lagareiro/ kızarmış ahtapot, peixe grelhado, sardinhas, ameijoas/istiridye, bacalhaua à bras, bacalhao à lagareiro, bacalhau à gomes de sa, pastéis de bacalhau- bacalhau’da doktora yapmışlar 365 farklı şekilde bile sunabileceklerini iddia ediyorlar),
- Porto’nun incisi francesinha,
- Klasik caldo verde çorbası (tamam bu gaspachoyu yenemiyor olabilir, evet),
- Portekiz’in Afrika kolonilerinden öğrenip kendi mutfağına kattığı tavukla pek güzel kombinlenen oldukça acı (African red devil olarak da biliniyor) Piri Piri sos,
- İspanya’nın gözümdeki üç beş golünden biri sayılabilecek paella valencianayı bile Portekiz’de aramayacağımızın kanıtı Arroz de marisco,
- İspanya’nın diğer iftihar kaynağı tapas’ı da tahtından etmeye çekinmeyen Petiscos,
- bir peynir şaheseri Queijo da serra,
- Torta de Azeitao.
4-Portekiz mutfağını överken araya sıkıştırmak yetmez, tek başına apayrı, saatlerce övülmesi gereken Pastel de nata. Başka bir adıyla Pastel de Belem. Başka bir adıyla tatlıların efendisi.
Açıkçası tek başına tüm dünya mutfağını alırdı bu zaten bence. Ayrıca Türkiye’de bunu yapıp satan bir yer bulamamış olmam da küresel kapitalizmin utancı olsun.
5-Porto şehri ve şarap mahzenleri.
Porto, benim için Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri. Gelmişken hem şarap yapımı hakkında bilgi verip hem tadım yaptıran hem de 200-300 yıllık mahzenleri gezdiren mahzen turlarına katılmadan dönsem olmazdı tabi ki. Şarapları en az İtalya ve Fransa kadar ünlü olan bu ülkede dünyanın en harika beyaz şaraplarından olan Vinho Verde’yi denemeyi unutmayın.
6-Akdeniz’de tek geçilen plajlara sahip olması.
Kuzeyden güneye, her bölgesinde doğa harikası plajlar barındırıyor olması yetmezmiş gibi Algarve diye bir gerçek var bu ülkede.
7-Benim gibi yürüyüş meraklılarına nefis manzaralar sunan onlarca hiking rotası bulunması. (Yine de 2017 kasımda yaptığım San Juan de Gaztelugatxe yürüyüşüyle İspanya da epey puan toplamıştı bende).
- Avrupa’nın en iyi yürüyüş rotalarından biri olarak gösterilen Rota Vicentina. Bu rotada, Atlantik kıyısı boyunca uzanan ve Cabo de Sao Vicente çıkışlı “Historical Way” ya da nefes kesici kayalık manzaralı “Fisherman’s trail (171 km)” gibi değişik opsiyonlar arasından dilediğinizi seçebilirsiniz.
- Hristiyanların en büyük kutsal hac yolu olarak da bilinen “Camino de Santiago”nun Lizbon’da başlayıp kuzeyi dolanan Portekiz ayağı “Camino Portuges”. (600 km)
- Sintra idari bölgesine bağlı, Avrupa’nın en batı noktası Cabo de Roca’ya uzanan yürüyüş. Buraya otobüslerle de ulaşım var fakat asıl olay bence saklı Praia de Ursa plajına ulaşmakta bitiyor.
- Porto’nun 40 km dışındaki Cidade Morta de Penfield, yani Ölü Penafiel Şehri’ni de kapsayan, yerel kültürü keşfetmeye doyacağınuz Penafiel rotası. (14.4 km)
- Yine Kuzey Portekiz’de Coimbra’nın 27 km uzğaındaki Lousa şehrinden başlayıp Lousã Dağı’nın zirvesine uzanan bir Lousã trail. (11.5 km)
8-İbiza’nın, Mayorca’nın kalabalığına ve gürültüsüne karşı bir doğa harikası, Avrupa’nın Hawaii’si Azores Adaları.
Bu takım adalara dair beni en çok cezbeden hatta heyecandan zıp zıp zıplatan şey ise defalarca gündeme getirilmiş “kayıp kıta Atlantis’in bir parçası olduğu” iddiası oldu. 2013’te Sao Miguel ve Terceira adaları arasında başta batık bir piramit olduğu zannedilen su altında kalmış volkan tepesi de bu efsaneleri iyice körüklemiş tabi. Hatta, bu keşfin gerçekten bir batık piramit olduğunu fakat sonrasında hükümet tarafından acilen örtbas edilmeye çalıştığını söyleyen komplo teorileri de bu cümbüşe katılıyor.
9-Bir diğer doğa harikası Madeira adası.
Bulutlara değebileceğeniz Pico Rivo yürüyüşünden tutun, Porto Moniz doğal lav havuzlarına kadar eşsiz deneyimler peşinde koşabileceğiniz bir adadan bahsediyorum.
10-Okyanusu seviyorsanız, hele bir de benim gibi tsunami filmlerini izlerken ürpertiyle karışık tuhaf bir zevk alıyorsanız es geçmek istemeyeceğiniz Nazaré.
24 metreye ulaşan dalgaları izlemek için her kış binlerce turist burda toplanıyor.
11-Tam da yukarıdaki sebepten ötürü, Portekiz’in sörf öğrenmeye başlamanın tam yeri tam zamanı olması.
Özellikle Nazaré, Peniche ve Ericeira bunun için en çok tercih edilen duraklar. Korkmayın canım 24 metrelik dalgayla başlayacak değilsiniz.
12-Sintra Şehri
Lizbon bölgesine bağlı, günübirlik gezilebilen Sintra şehri, rotama couchsurfing hostumun tavsiyesi sonrasında dahil olmuştu. Pena Sarayı’yla, Quinta da Regeleira’sıyla, Sintra-Cascais Doğal Parkı’yla “yok daha neler” dedirtecek bir yer Sintra.
13- Ülkenin J.K.Rowling’e bile ilham kaynağı olması.
Ne diyebilirim ki bir tarafta İspanya’nın Game of Thrones tozu yutmuş doğal ve mimari simgeleri, diğer tarafta Porto’nun Harry Potter dünyasından bir parça olan Livraria Lello’su. Seç seçebilirsen… Rowling’in Felsefe Taşı’nı yazdığı dönemde yolunun Porto’dan geçtiği biliniyor. Livraria Lello adlı kitapçının merdivenleriyle Hogwarts mimarisi ya da Diagon Yolu’nun meşhur durağı Flourish and Blotts arasındaki benzerliklerse su götürmez gibi.
14-Ülkenin efkarlanmanın yol yordamını bildiğinin kanıtı: Fado
Etimolojik olarak “fate” ile aynı kökten gelen, yani alın yazısı/ kader anlamını taşıyan Portekiz’in melankolik müziği Fado’dan bahsetmeden bitirmek olmazdı listeyi. Efkarlanma kültürü olan ülkelerle geliniz bana efendim. Adabı vardır efkarlanmanın geyiği yapmak istemezdim ama rakı ikram ettiğimizde içine kola katmaktan shot atmaya, yanına Rihanna açıp oynamaya kalkan insanlar tanıdıktan sonra efkarın bir kültürü olduğunu kabul ettim gerçekten. Bunun üzerine bir müzik türü geliştirmeyi ihmal etmemiş Portekiz’e şapka çıkarmamak olmaz o halde.
Bu kadar ovguden sonra gelecekte gezilip gorulecek ulkeler arasina gonul rahatligiyla dahil ettim. Yazilarinizi okumak da pek keyifli 🙂
Teşekkür ederiz ezgi hanım 🙂
yine güzel bir yazı olmuş eline sağlık. bu sefer telaş etmeden okudum.
İyi haber o zaman 🙂 teşekkür ederim.
Çok güzel yazmışsın eline sağlık
Benim de en beğendiğim şehirler arasında ?
Teşekkür ederim güzel yorumlar için 🙂
Portekiz…bu yazıdan sonra ilk durak haline geldi…ama şöyle bi ürdün, fas, katar filan yapayım…cezayirde camus izleri de var sırada…
Cebelitarık’ı bir geçmek şart zaten. Benim de iki sene önceden elimde patlamış bir Fas planım var. Bakalım ne zaman kısmet olacak gitmek… Lübnan’ı, Mısır’ı da eklemek lazım kesinlikle 🙂 Teşekkür ederim yorum için, bol gezmeli tatiller şimdiden.
Bu yazınızı okuduktan sonra Porto’ya ve Lizbon’a bilet aldım, çok teşekkür ederim. Beğenmezsem sorumlusu sizsiniz.
Güzellik bakanın gözündedir Abdullah bey 😀