Kuzey ışıkları… Öyle böyle bir tutku değil bu. Bildiğiniz gibi bi takıntı değil. Değişik bir aşk, acayip bir hastalık. 2016’da başladı her şey, günbegün kafamın içinde büyüdü.
Paris’te Erasmus yaptığımız günlerdi. Arkadaşımla Tromsö planımızı yaparken aramızda geçen şu diyalog aklımdan bir daha çıkmadı:
-Düşünsene lan, şu yaşta kuzey ışıklarını da görcez, yapacak ne kalır ki başka hayatta?
-Ondan ben de korkuyorum ya, geri kalan her şey fos gelecek.
Eh bu dünyada birkaç yıl geçirmiş, bu hayatın tuhaf mizah anlayışıyla çoktan tanışmış her insan evladı bu cümlelerle başlayan bir hikayenin nasıl sonuçlanacağını az çok kestirebilir: 5 gece Tromsö’de kalıp Kuzey Işıkları ‘nı göremeden döndük. O da bir şey mi? Aktivite seviyesi 6’ya ulaştı, Aurora Storm başladı, alt enlemler görsel şölen yaşadı, Trondheim gördü, Oslo gördü, Edinburgh gördü, neredeyse annem Ankara’dan görüyordu ve biz Tromsö’de, dünyada ışıkların en güzel izlendiği yerde, şubat ayında üşüdüğümüzle kaldık.
Sonra 2017 Eylül’ünde İzlanda’da birkaç saniyelik de olsa bir karşılaşmam oldu Kuzey Işıkları ‘yla. Fakat söyledim ya, bu başka türlü bir tutku. O yüzden yetmedi, 2017 kışında kendimi yeniden ışıklarla kafayı bozmuş buldum. 2018’in ocak ayındaysa bir haftalık İsveç-Norveç rotasında, göğe bakıp “Yalnız benim için bak yeşil yeşil” diye şarkı söylüyordum bir kez daha.
Ve oldu. Bir haftada üç kez gördüm ışıkları. Önce İsveç, Abisko’da. Sonra Norveç, Kabelvag’da. Sonra tekrar Abisko’da. Son seferde dans bile ettiler benim için yeşil yeşil. Muradına ermiş sayılabilirim diyerek, tecrübelerimden edindiğim tavsiyeleri sunuyorum o yüzden şimdi heveslilere:
1-Soğuk sizi korkutmasın.
Soğuk hava yoktur, ince kıyafet vardır diyenlere ben de güler geçedim ama haklılarmış meğer. Orada kıyafet kiralayıp servet harcamak da şart değil. İyi bir mont ve kat kat birkaç termal kıyafet -20lerde bile bana bana, yani tanıdığım soğuğa en dayanıksız, en mızmız insana, yetti.
Gerçi son dönemdeki kur artışından dolayı her tür outdoor ekipman bize bir servet gibi gelmeye başladı fakat gelin bu kıyafet işinden en ucuza nasıl çıkarız onu konuşalım:
- Bir kere termal içlik şart, bunun bluzunu de taytını da sevgili mabedim decathlondan almıştım, size de gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.
- Termal sweatshirt’ü giydiysek üzerine bir de polar atıyoruz, dediğim gibi yavaştan kat çıkmak lazım.
- Bacaklarınız içinse iki termal tayt ve yine decathlonda satılan ucuz kar pantolonlarını öneriyorum.
- Ve gelelim en sevdiğim, en bayıldığım katmana: manto! Amazondan söylediğim Marmot Montreaux marka mont hayatımda yapıp yapacağım en iyi yatırımdı sanırım. Hava -15ken terleyebilmeyi bu monta borçluyum. Tabi uyku tulumuna sarılıp yürüyormuşum gibi görünmeyi de…
- Ellere gelirsek, iki üç kat eldiven de giysek mecbur kalmadıkça o elleri cebimizde muhafaza etmekte yarar var. Ha biz kış ortası otostop çeken deliler olarak mecburen cepten çıkarıyorduk, o ayrı.
- Bir diğer sıkıntılı uzuv da ayaklar tabii. İnternetteki çoğu bloga bakarsanız asla eskimovari kar botları olmadan gitmemenizi, giderseniz öleceğini söylediklerini görürsünüz. Biz onları dinlemedik, kışın İskandinavya’nın en kuzeyine Türkiye’de giydiğimiz botlarla çıktık. Noldu peki öldük mü? Pek emin değilim. Karda donmak üzereydik, uyumak tatlı geliyordu, ama biz öldüğümüzün farkında değildik belki de. İki termal, bir normal çorap bile ayak parmaklarımın donmasını engelleyemedi. Sanırım hala 10 adet el, 10 adet de ayak parmağım olmasını İtalya’da decathlondan aldığımız el ve ayak ısıtıcılarına borçluyum. Kötü haberse Türkiye’deki decathlonda ne yazık ki hiç denk gelmedim onlara 🙁
- Ayrıca rüzgarı kesmek ve zatürre olmamak için atkı veya boyunluk, hatta ikisini birden öneriyorum. Ama çok tuhaf bir şekilde bere takmadığım halde bir kere bile kafamdan üşümediğimden o konuda kararı size bırakıyorum. Sanırım canım montumun kapüşonu korudu beni. 🙂
Son olarak soğuk bizi yıldıramaz ama akıllı telefonlarımızı yıldırabiliyor ne yazık ki. Telefonun şarjı %70’ken bir anda %7’ye düşmesini ya da çat diye kapanmasını defalarca yaşadık. O yüzden powerbankleri fullemeyi unutmuyoruz.
2-Ne kadar karanlık o kadar iyi.
Elbette ışıklar yeterince güçlendiğinde şehirden bile görünebildiği doğru. Fakat yapay ışıklardan kaçmak da görüşünüzü oldukça kuvvetlendiriyor. Zaten Norveç, İsveç gibi ülkelerde, hele bir de bunların en kuzeyindeyseniz, şehir ışıklarından uzaklaşmak hiç de zor değil. Yine aynı şekilde aktivite yeterince yüksek olduğunda, hava zifiri karanlığa bürünmeden hatta kısmen aydınlık sayılabilecekken bile gözle görüldüğü oluyor kuzey ışıklarının. Ama genel olarak güneşin tamamen battığı saatler ve dolunay olmayan geceler kuzey ışıklarını görmek için daha elverişlidir denebilir.
3-Hava durumu bulutlu diye de yılmak yok.
Kuzey ışıklarını görebilmek için bulutsuz bir havaya ihtiyaç var evet. Ama havanın bulutlu olması, şansınızı denemekten sizi alıkoymasın. Arabanız varsa şahane, siz bulutlardan kaçın. Ama yoksa da oturun ve bekleyin, çünkü İskandinavya’da hava on dakikada bir değişmesiyle meşhurdur.
Mobil app önerisi:
- İzlanda’da hava durumunu vedur.is adlı siteden takip edebilirsiniz.
- Norveç ve İsveç içinse yr.no uygulamasını öneriyorum.
- Son olarak aurora aktivite seviyesi için Aurora Fcast isimli telefon uygulamasınını kullanabilirsiniz.
4-İsveç’te kuzey ışıklarını görme şansınız bence Norveç’ten daha yüksek.
Biliyorum, çok fazla sitede, blogda en fazla Norveç, hele ki Tromsö öneriliyor. Biliyorum, Norveç daha kuzeyde kalıyor. Biliyorum Norveç, İsveç’ten daha güzel. Ama benim naçizane tecrübelerim, İsveç’te görme şansınızın bir tık daha yüksek olduğunu söylüyor. Bunda en önemli etkenlerden biri Norveç’in aksine İsveç’in daha kuru, daha bulutsuz bir havaya sahip olması. İsveç’in kuzeyine ulaşımın daha kolay ve ucuz olduğunu da düşünürsek, söylemeye dilim varmıyor ama, bence tercihinizi İsveç’ten yana kullanın.
5-Evet, kuzey ışıkları fotoğraflarda çıplak gözle görülenden daha yeşil ve daha parlak çıkıyor, insan gözü o kadar parlak görmüyor.
Bu yüzden beklentiyi bir tık düşürmekte fayda olabilir. Ama mesela gitmeden önce internette yok çıplak gözle sadece beyaz görünüyo, yok hayal kırıklığı gibi ifadelere birden fazla kez denk geldim. Bunlara da itibar etmeyin. Aktivite seviyesi yeterince yüksek olduğunda gayet yeşil ve tatmin edici, hatta benim durumumda çığlıklar attırıcı bir manzarayla karşılaşabilirsiniz.
6-Bu işin saati falan yok.
Genelde en iyi saatlerin 8-9 olduğunu söylerler. Biz de 2018’deki gezimizde ilk iki denememizde hep bu saat aralığında gördük. 10’dan sonra tamamen kayboldular. Öyle olunca Abisko’daki son gecemizde saat 10’dan sonra umudumuzu hayli kesmiş durumdaydık. Ama akşam 11’de, çoğu insanın pes edip içeri girdiği saatte, öyle bir ışık dansı başladı ki aklım çıktı. O yüzden en garanti yöntem bence sırayla nöbet tutmak olacaktır.
7-Son olarak, neye bulaştığınızın farkında olun.
Dedim ya sanki kara sevda bu Aurora. En büyük naifliklerimden biri, şu ışıkları bir kez görsem bir daha kış vakti bu coğrafyalarda dolanmak gibi bi delilik yapmak zorunda kalmam sanmaktı. İzlanda’da 10 sn falan görünce zafer benim sandım. Çoook yanılmışım. O yüzden diyorum bir hastalık bu. 2018’de üç kez ışıklarla karşılaştıktan sonra şimdi tek düşünebildiğim en azından bir kış boyunca ya Kuzey Avrupa’da ya Kanada’da yaşama fikri. Sırf kuzey ışıkları aşkına. O yüzden diyorum, neye bulaştığınızın farkında olun.
Bu söylediklerim bir Aurorakolikten yüzde yüz geçerliliği asla olmayan birkaç tavsiye sadece. Ve tekrar ediyorum, Kuzey Işıkları şu ana kadar girdiğim her zahmete değer.
Gökyüzünün bu mucizesine sizin de şahit olabilmeniz dileğiyle, Turgut Uyar’dan birkaç satır çalarak bitiriyorum:
Bu evleri atla, bu evleri de, bunları da
-Aurora Borealis diye bir gerçek varsa-
Göğe bakalım