Önceki yazımda seçimlerin ilk turundan, Bolsonaro’dan ve İşçi Partisi’ne (PT) duyulan öfkeden bahsetmiştim. Peki PT yönetimi bu noktaya nasıl geldi?
Partido dos Trabalhadores
Brezilya’daki 1964 askeri darbesine ve devamındaki askeri diktatörlüğe tepki olarak 1980’de kurulmuş bir parti Partido dos Trabalhadores. 2003’ten 2016’ya kadar farklı partilerle koalisyon ortaklığı da yaparak ülkeyi yönetti. Partinin muhtemelen dünyaca en tanınmış siyasetçisi Lula ise 2003-2011 arasında iki dönem, Brezilya tarihinin en yüksek oyunu alarak, ülkeye başkanlık etti.
Lula da Silva ve PT’nin değişen çizgisi
Geçmişte Metal İşçileri Sendikası başkanlığı da yapmış olan Lula, tanıştığım çoğu sol görüşlü insan tarafından ülkenin şimdiye kadarki en iyi başkanı olarak tanımlanıyor. Hatta serbest piyasayı savunan insanlarla bile tanıştım Sezar’ın hakkı Sezar’a diyip Lula’nın ülkenin kuzeyi için yaptıklatını takdir eden. Zaten dünyanın farklı yerlerinde iktidara gelen çoğu sol parti gibi PT de hükümetteyken radikalliği bırakıp ana akımlaştığından Lula’nın merkez sol veya liberaller tarafından bile desteklenebiliyor oluşu bana çok da tuhaf gelmedi.
2003’ten itibaren partinin radikal sol/sosyalist bir çizgiden merkez sol/sosyal demokrat bir çizgiye kayışı halk tarafından genel anlamda olumlu karşılanmıştı. Fakat bu durum parti içinde çokça çatışmaya ve ayrışmaya da neden olmuştu. PT’nin iktidara gelişini takip eden yıllarda parti içindeki radikal grupların bir kısmı, partiden uzaklaştırılarak ya da kendi isteğiyle partiden koparak eski PT üyeleri tarafından kurulan PSOL’a (Sosyalizm ve Özgürlük Partisi) geçti.
Partiye yönelik eleştiriler zamanla daha da arttı. Yine de bu tepkilere rağmen Lula, yürütmedeki ikinci dönemini ve başkanlık koltuğunu 2011’de geride bırakırken muhtemelen Brezilya tarihinin en çok iz bırakmış başkan ve siyasetçisiydi. Lulaizm ise bugün hala etkileri süren bir politik görüş. Öte yandan, özellikle de Lula’nın ikinci dönemi sona erip de başkanlık koltuğuna Dilma Rousseff oturduğundan beri PT hem yerel hem de federal yönetimleriyle çok daha ciddi eleştirilerin hedefi haline geldi.
2013’te Fernando Haddad’ın (PT’nin bu pazar ikinci turda Bolsonaro karşısında yarışacak olan başkan adayı) belediye başkanlığında São Paulo belediyesi toplu taşıma fiyatlarını artıracağını açıkladığında tepkiler üst noktaya ulaşmış ve Gezi eylemleriyle aynı zamanlarda patlak verip Türkiye basınında da yankı bulan büyük çaplı sokak protestoları başlamıştı. Eylemler sonrasında, yerel hükümet toplu taşıma zammı konusunda geri adım atsa da PT’nin ana akımlaşması ve neoliberalleşmesi bu olayla sınırlı kalmadı. FIFA Konfederasyon Kupası, Dünya Kupası, Yaz Olimpiyatları gibi mega-projelere PT yönetimi altında devlet bütçesini aşan milyar dolarlar harcandı. Brezilya’nın pek çok büyük şehrinde dünya kupası ve olimpiyatlara karşı yapılan eylemleri de muhtemelen hatırlarsınız.
PT’ye soldan gelen ekonomik eleştirilerin yanı sıra sağ kesimden yöneltilen yolsuzluk ithamları da gitgide artmaya başladı. Kendisi de PT kökenli bir başkan olan, eski gerilla Dilma Roussef 2016 yılında senatoda 61-20 oyla görevinden alındı. 2018’de ise Lula yolsuzluk suçlamalarıyla tutuklandı.
Tüm bunların ışığında, Lulaizmin ve PT’nin şu an ülkeyi daha kötü bir duruma sürüklediğini iddia eden hem sağ hem de sol görüşten ciddi bir kesim var. Sahiden de medyada ve halkta PT nefreti bu kadar yaygınken Lula ve PT’yi savunmak Brezilya solu için çok da akıllıca bir strateji değil. Bunu en iyi seçimlerin ilk turunda gördük. Lula’nın, Dilma’nın ve PT’nin ismi yolsuzlukla o kadar iç içe geçmiş durumda ki solun bu çizgiden devam etmesi epey zor görünüyor. Hatta Brezilya’da tanıştığım çoğu solcu ve özgürlükçü arkadaşım stratejik düşünüp ikinci turu da hesaba katarak ilk turda Demokratik İşçi Partisi’nin (PDT) adayı Ciro’ya oy verdiler. Fakat görünüşe göre böyle düşünenler olarak Brezilya genelinde epey azınlıkta kaldılar.
Dilma ve Lula hakkındaki yolsuzluk iddiaları
Dilma’nın başkanlık görevinden alınması zannedilenin aksine yolsuzluk veya Petrobras Skandalı ile ilgili değil. Lava Jato skandalı ve Dilma’nın görevden azledilme süreci bütçe yasalarını çiğnediği suçlamasıyla başladı. Detaylı bilgiye şurdan ulaşabilirsiniz. Dilma yönetimi Pedaladas denen bir pratikle, hükümetin bazı düzenli harcamalarını (örneğin yoksul yardımlarını), devlete ait banka ve fonlardan borç alarak kapatmakla suçlandı. Pedaladas Brezilya kanunlarına göre yasal değil ve bu yüzden işlenen bir suç var ortada. Öte yandan, Pedaladas Brezilya’da önceki başkanların yönetiminde de sık sık yapılmış bir uygulama. Dilma’yı savunmaya yönelik itirazlar da çoğunlukla bu perspektiften geldi. Yine de, Cardoso veya Lula’nın döneminde söz konusu miktar 1 milyar doları aşmayan, muhasebe hatası olarak görülebilecek seviyedeyken Dilma yönetiminde 2014’ün sonunda 52,2 milyar dolara ulaşmıştı.
Tabi ki Dilma’nın görevden azledilmesiyle ilgili kafa karıştırıcı noktalar da var. Örneğin, Dilma Brezilya’nın asla rüşvet almayan ender başkanlarından olarak biliniyor ve kendisi bu usulsüzlüğe dahil olduğu için değil, kendi döneminde ve kendi sorumluluğu altındaki hükümet tarafından yapılmış bir uygulama olduğu için suçlamaların hedefi oluyor. Ayrıca, kanuna göre bir başkanın azledilmesi ancak devam etmekte olan görev dönemiyle ilgili olabilirken Dilma ikinci görev dönemi sırasınds, ilk görev dönemine ait suçlamalar yüzünden azlediliyor. PT’nin karıştığı pek çok usulsüzlük olduğu ortada fakat anlaşılacağı gibi Dilma’nın görevden alınması hukuki değil politik bir karar.
Lula’nın hapse atılma süreci ise zamanlaması gereği çok daha şüphe uyandırıcı. Brezilya seyahatim boyunca konuştuğum insanlar arasında Lulaizmin bir an önce bırakılması gerektiğini düşünen çoğu kişi bile Lula’nın hapiste olmasının adil olmadığını ve onu içerde tutmak için yeterince kanıt bulunmadığını kabul ediyor.
Lula hakkındaki dava temelde São Paulo’nun 1-2 saat mesafe uzağında, sahil kenarında bir daireyle ilgili. Davayla ilgili ingilizce haberi de şuraya bırakıyorum. Özetle, yaklaşık 1.1 milyon dolar değerindeki bu evin, Lula’nın başkanlık yıllarında pek çok büyük projenin ihalesini de almış OAS adlı inşaat şirketi tarafından Lula’ya “hediye” edildiği şeklinde bir iddia var ortada. Dava sürecinde basına OAS yöneticilerinden birinin Lula ile birlikte mülkün içinde görüntülendiği bir fotoğraf yansıyor. Söz konusu yönetici evin Lula için yeni baştan yapıldığına ve karşılığında OAS’ın, devlete ait petrol şirketi Petrobras’la anlaşmalar imzaladığına dair tanıklıkta bulunuyor. Fakat, hikayede önemli boşluklar var. Mülkün tapusu asla Lula veya yakınlarına transfer edilmemiş; Lula ve eşi mülkü hiç kullanmamış; ortada bir ‘takas’ olduğunu ispatlayan veya Petrobras’la alakalı bir menfaati gösteren açık bir kanıt yok; Lula’nın daireyle alakasını ispatlayan herhangi bir resmi belge yok; ve dava neredeyse tamamen tek bir OAS yöneticisinin ifadesi üzerine yürütülüyor.
Adına komplo teorisi mi demeliyiz bilmiyorum fakat Lula’nın bu kadar delil eksikliğiyle hapiste tutulmasını 2018 seçimlerinde başkanlığa aday olmasını engellemek için planlı yapılmış bir proje olarak gören de bir kesim var. ESPM Üniversitesi profesörü Heni Ozi Cukier, Lula’nın seçmeninin onu bir tanrı figürü gibi gördüğünü ve Lula seçimlere girseydi, seçimin “Kim Lula’yı yenebilir?” meselesi haline geleceğini, şimdiyse herkese açık bir yarış olduğunu söylüyor. Bu yılın mart ayında yapılan bir seçim anketi de Lula’nın ekim seçimlerini rahatlıkla kazanabileceğini göstermiş. Tüm bunlar birleşince söz konusu iddia bana çok da komplo teorisi gibi gelmiyor. Nitekim, bu hapse girmesinden sonra Lula’nın adaylığı reddedilmişti.
PT’nin yolsuzluğa karıştığına nerdeyse tanıdığım herkes hemfikir ama şu an siyaset arenasında gezinip PT’yi hedef alan söylemlerde bulunan tüm diğer siyasetçilerin ellerinin ne kadar temiz olduğunu da sorgulamak gerekiyor bugünkü siyasi gerilimi anlamlandırmak için. Şüphesiz ki PT de diğer Brezilya hükümetleri gibi yolsuzluğa karıştı. Fakat aynı zamanda PT’nin yer aldığı hükümetler, ülkenin, her hareketinde en yakından takip edilen ve incelenen hükümetleri oldu. Karabekir hocayla olan sohbetimizde “İşin esas ironisi de” diyor, “PT’den önce de yolsuzluk vardı fakat soruşturulması ve yargılanması söz konusu değildi, bunu sağlayacak mekanizmaları PT hükümeti getirdi ve şimdi de o mekanizmalar PT’yi şu anki noktaya getirdi.” Dava sonrası Lula’nın azalan popülerliği ve medyada yükselen PT karşıtlığıyla, parti Brezilya siyasetindeki etkin rolünü ne kadar devam ettirebilecek göreceğiz.
İlk turdaki PT desteği
Tüm bu PT yorgunluğuna rağmen parti seçimlerin ilk turundan ikinci sırada çıkmayı ve başkanlık için ikinci turda yarışmayı başardı. Peki bir yanda neoliberalleşme bir yanda yoksuzluk iddiaları varken ilk turda İşçi Partisi’ne kimler, hangi sebeplerle oy vermiş olabilir?
Seçim haritasını önceki yazımda da paylaşmıştım. Yıllardan beri PT’nin kalesi olan kuzey ve kuzeydoğu bölgeleri bu seçimde de PT’ye sadık kalmış gibi gözüküyor. Hatta, muhalifler arasında bu sebeple PT’yi ülkedeki kuzey-güney ayrışmasını kullanarak oylarını artırmaya çalışmakla suçlayanlar da var.
Öte yandan, kuzeyin hiçbir iktidar döneminde ulaşmadığı imkanlara PT yönetimi döneminde ulaştığı da su götürmez bir gerçek. PT’nin başlattığı Bolsa Familia programı sayesinde insanlar nihayet daha iyi beslenebilmeye veya elektrik faturalarını ödeyebilmeye başladılar. Söz konusu miktar aylık 80-200 Reais (yani 20-50 dolar) arasında değişen bir yardım ama ülkenin kuzeyi yıllardır o kadar fakir ve unutulmuş bir durumdaydı ki bu programın hayatlarında yarattığı değişiklik, PT’ye koşulsuz bir sadakat duyabilecekleri kadar büyük. Devlet üniversitelerinde yoksullara ve koyu tenli azınlıklara yönelik kotalar oluşturulması da eğitime erişimlerini mümkün kılmış durumda. Bu sebeple, PT’ye yöneltilen suçlamalar, yolsuzluk iddiaları, Dilma’nın azledilmesi veya Lula’nın tutuklanması partinin kuzeyde ve kuzeydoğudaki oylarını çok etkilememiş görünüyor.
Fakat, siyasetin, özellikle sokakta değil de sandık başında yürütülen siyasetin bazen en iyiyi ya da ideolojik olarak en çok örtüşeni değil, stratejik olarak mümkün olan en az kötüyü seçme oyunu olabileceğini unutmamakta fayda var. Bana göre seçimde yarışan iki ana görüş vardı: “Yeter ki PT olmasın” ve “Yeter ki Bolsonaro olmasın”. İlk turda Brezilya’daki sağ kesim bunu soldan çok daha iyi kavramış durumdaydı. Onlar için PT öyle bir kabusa dönüşmüş ki, desteklemedikleri pek çok radikal fikri olduğu halde “kötünün iyisi” diyerek Bolsonaro’ya oy vermiş oldukça geniş bir kitle var. Hatta Bolsonaro’nun daha ilk turdan çoğu insanı şok ederek %46,5u bulmasında önemli de rol oynadı bu kitle.
Öte yandan, PT’nin isminin etrafındaki bunca kötü tınıyla Haddad’ın ikinci turda oyların yarısından çoğunu alması neredeyse imkansız olduğu halde, sol görüşlüler arasında benzer bir stratejik hamle yapılamadı. Eğer ülkenin solu da “Bolsonaro’yu kim yenebilir” odaklı bir yaklaşım getirebilse belki ülkenin şu an eşiğinde olduğunu düşündükleri facia önlenebilirdi. Bolsonaro’nun şu anki kitlesini bir arada tutanın PT öfkesi olduğunu düşünürsek ikinci tura PT dışında bir partinin adayının kalması halinde Bolsonaro bloğu parçalanabilir ve en azından Bolsonaro’nun radikal fikirlerine katılmayan hala özgürlükçü bir kesim ikinci adaya yönlenebilirdi. Ama PT’nin kuzey ve kuzeydoğudaki desteği, bahsettiğim gibi, partinin hayatlarında en çok değişiklik yarattığı, partiye kökten bağlarla bağlı ve Lula’yı idolize eden bir kitleden geldiği için, sol görüşlü genç ve şehirli grupların sandık stratejileri kuzeyde pek de yankı bulmadı. İkinci turda Bolsonaro’ya karşı Haddad’dan daha çok insanı birleştirebilecek bir aday olan Ciro ancak üçüncü sırada kaldı ve Bolsonaro’nun kazanacağı neredeyse kesin bir hal aldı.
Yazımı nihayet tamamladığım şu sıralarda Brezilya’da sandıkların kapanmasına bir saat kalmış durumda. Dün konuştuğum Brezilyalı arkadaşlarım gibi ben de Haddad’ın kazanmasının neredeyse imkansız olduğunu bal gibi biliyor yine de umutlanmadan edemiyorum. Bizim ülkeden de çokça alışık olduğum bir his. Brezilya’dan ayrıldıktan sonra anketlerdeki son durumları takip etme fırsatım olmadı. Belki Brezilya da işler farklı yürür. Ya da yürümez. Birkaç saat içinde belli olacak. Olumlu düşünmeye çalışıyorum.