Instagram’da da bahsetmiştim. Şili’nin son dakika golü oldu San Pedro de Atacama ve çevresi bana. Şili’den nefret ettim diyemem, çok büyük haksızlık olur. Çünkü hayran olunası bir doğası gerçekten var. Ve her şeyden önce sadece üç hafta geçirdim bu ülkede, her yerini tabi ki de görmedim. Ama bu üç hafta boyunca her yerini göresim zaten hiç gelmedi.
Şili’yle Barışmayan Yıldızımız
İnkar edemem, kıtanın belki en güzel manzaralarıdır Şili’nin sahip olduğu doğal güzellikler; ama ülkenin turizm anlayışı beni o kadar çıldırttı ki güzelliği bile on para etmedi içimdeki onca öfkeden sonra. Yakın tarihini, siyasetini, toplum yaşantısını en sevmediğim ülkesi Şili bu kıtanın. Ya da en azından şimdiye kadar gezdiğim yerlerinin. Pinochet döneminin baskı, işkence, korku ve katliam politikalarının psikolojik travmaları henüz yeni yeni iyileşiyorken tartışmasız neoliberalizmin kıtaya en sert ve vahşi girişlerinden biri sayılabilecek ekonomik politikalarıysa hiç de iyileşme göstermeden tüm çirkinliğiyle devam ediyor bir kere. Şili’yi gezen gezginler genelde Arjantin ve Uruguay için söyledikleri “Avrupa ülkesi gibi” tasvirini burası için de sıkça kullanıyor ama işin aslı burası refah sistemiyle, ekonomik ve sosyal politikalarıyla küçük bir Amerika Birleşik Devletleri gibi. Bir de turizm politikaları var ki akıllara zarar. Turistten park girişlerinde falan 7-8 kat fazla ücret almak hiç de duyulmadık değil.
Eh bir de Arjantin insanı hala buram buram Latin Amerika kültürü kokarken, Uruguay insanı zaten insanlığın kalanının henüz erişemediği bir insanlık seviyesinde yaşarken Şili insanı pek bir renksiz, ruhsuz, tatsız tuzsuz geldi bana. Yanlış olmasın, oldukça yardımsever ve nazik insanlar da tanıdım ama ülkedeki genel sıkıcılık havasından bir türlü kurtulamadım.
Tabi hissettiğim bu kültür farkında coğrafi faktörlerin de etkisi epey büyük. And Dağları, sadece iklimin, yağışların ya da insanların değil kültüre dair ne varsa hepsinin geçişini zorlaştırıyor dağların diğer tarafına. Sonuç olarak da ortaya apayrı bir kültür ve hepsinden önce apayrı bir dil çıkıyor. Abartmıyorum ya da sadece hızlı konuşuyorlar da ben anlamakta zorlanıyorum diye söylemiyorum bunu. Şili İspanyolcası İspanyolca falan değil arkadaşlar. Zaten kıtanın diğer ülkeleri “chileno” diyorlar kendi aralarında burdaki dile, onlar da ayrı bir dil muamelesi yapıyor. Aylardır Arjatinli, Uruguaylı arkadaşlarım ya da kıtanın diğer ülkelerinden yolumun kesiştiği insanlar beni uyarıyordu “sıkı dur Şili’ye gidince tek kelime anlamayacaksın” diye. Paraguay’da anlaşmakta zorlandığımı her söyleyişimde “Sen daha Şili’yi görmedin” diyorlardı mesela. Haklılarmış, ben daha bir şey görmemişim. Arjantin boyu gezerken sürekli herkesin ispanyolcamı övmesine, bu kadar kısa zamanda nasıl bu kadar iyi ve hızlı konuşuyorsun diye sormalarına ne de alışmışım oysa. Şili’ye geçtiğimdeyse o kadar hiçbir şey anlamıyordum ki eminim çok defa “niye İspanyolca konuşmuyorsun” diye tutup sarsmak istemişlerdir beni. İşin tuhafı ben de aynısını Şilililere yapmak istiyorum.
Daha fazla detaylandırmama gerek yok sanırım, anlayacağınız benim bu ülkeyle yıldızım pek barışmadı. Bana sorarsanız iyi de oldu. Her gittiğim yere buraya tekrar döneceğim diye söz vermekten yorulmuş, yıpranmıştım. Nihayet, tamam yeter, gördük güzeldi ama bitti diyeceğim bir yer bulmuştum. Santiago’yla zaten kırgın ayrılmıştık Pinochet dönemine dair tüm müzeleri pazartesi kapalı olduğundan. Valparaiso sokakları çok güzeldi ama gördüm yeter, tamam. Torres del Paine yıllar sonra kavuştuğum bir hayaldi ve evet parkta harika anılar yaşadım ama çoğunu da Şili’ye ve saçma politikalarına rağmen yaşadım. Ona da tamam.
Sonuçta hiçbiri Şili’den çıkayım diye günlerimi saymama engel olamadı ya. Dağları, gölleri, ya da Marble Caves gibi eşsiz mağaraları olsa da hiçbirinin hatrına dönmezdim bu ülkeye keza, pek emindim. Derken, Şili’den ayrılıp gözbebeğim Arjantin’ime dönmeme üç dört gün kala kalktım Atacama’ya gittim. Ve de iyi halt ettim. Şili bu kıtanın, hatta bu dünyanın en güzel manzaralarına ev sahibi olabilir. Ama Atacama başka bir dünyadan manzaralara ev sahipliği yapıyor, size o kadar söyleyeyim. Hayatımda ilk kez çöl görüyorum diye midir bilmem, çölün ortasında tüm sentetikliğiyle sadece turist acentalarından oluşan San Pedro de Atacama şehrine bile kalktım, bayıldım. Atacama çölü’ndeki birbirinden inanılmaz doğal şekillere ve manzaralara dair hissettiklerimi ise kelimelerle tarif etmem mümkün değil. Atacama’dan ayrılırken aklımda kalan üç kelimeyse şu oldu: Belki de dönerim. Hatta belki, napar ne eder dönerim.
Atacama Bölgesi’nde Gezilecek Yerler
1-Valle de La Luna (Ay Vadisi)
Buranın dünya üzerindeki aya en çok benzeyen yer olma gibi bir iddiası var. Öte yandan bence tartışmalı bir konu çünkü Bolivya’da La Paz yakınında mesela adı Luis Armstrong tarafından konmuş bir Ay Vadisi daha var. Tabi bu Atacama’daki Ay Vadisi’ni daha az güzel yapmıyor. Giriş ücreti sabah 2500, öğleden sonra ise 3000 Şili pezosu. Duna Mayor’a tırmanıp gün batımını izlemek hayli popüler haliyle bir o kadar da kalabalık bir aktivite. Ay Vadisi tursuz en kolay gidilebilecek yerlerden. Vadi içinde yürüyerek veya otostopla dolaşabileceğiniz gibi San Pedro de Atacama’dan bisiklet de kiralayabilirsiniz.
2-Valle de la Muerte (Ölüm Vadisi)
Tura katılmadan kolayca ulaşılabilecek bir diğer yer ise Ölüm Vadisi. Aslında buranın ilk ismi Valle de la Marte yani Mars Vadisi’ymiş. Sonra birtakım yanlış anlaşılmalar sonucu Ölüm Vadisi’ne dönüşmüş. Buraya da bisiklet kiralayıp gelebileceğiniz gibi ana yolun kenarından da yürüyebilirsiniz. Giriş ücreti 3000 CLP. Turlar genelde sabah erkenden gelip sandboard yani kum sörfü yaptırıyotlar bu vadide.
3-Tatio Gayzerleri
Atacama çevresindeki en popüler duraklardan biri de Tatio Gayzerleri. Burayı görmek için en ideal vaktin gündoğumu olduğu söyleniyor. Gayzerlerdeki su hareketi en iyi bu saatlerde gözlemlenebiliyormuş. Bu yüzden turlar da gecenin köründe başlıyor. Tur ücretleri 25000 CLP civarında. Dünyanın başka bir yerinde gayzer gördüyseniz ya da görme ihtimaliniz varsa burayı pas geçmenizi önerebilirim çünkü Atacama’da tur rehberliği yapan arkadaşım Miguel, İzlanda’daki Strokkur Gayzeri’nin püskürdüğü videomu izlettiğimde ağzı açık izlemiş, bizdekiler hiç böyle yükselmiyor demişti.
4-Salar de Atacama ve Laguna Chaxa
Salar de Atacama Bolivya’daki Salar de Uyuni ve Arjantin’deki Salinas Grandes’ten sonra dünyanın en büyük üçüncü tuz gölü/çölü. Burda yer alan Laguna Chaxa ise flamingoların doğal yaşam alanlarından. Flamingolara çok yaklaşamıyorsunuz, zaten işaretlenmiş patikaların dışına çıkmanın 200 dolar gibi bir cezası varmış. O yüzden dürbünle gelebilirseniz çok daha iyi olur.
5-Laguna Cejar
Cejar Gölü, Salar de Atacama üzerinde tuz kristalleriyle buluşmuş doğal bir spa. Burda yüzüp dinlenmek epey keyifli bir aktivite fakat müthiş manzarası kadar müthiş bir de giriş fiyatı var: 15000 CLP (20 dolardan fazla). Haliyle ben yanına bile yaklaşmadım. Sonradan öğrendiğime göre Laguna Baltinahe diye daha az kalabalık ve daha ucuz bir alternatif varmış.
6-Lagunas Altiplanicas
Miscanti ve Miñiques gölleri 4000 metredeki bir platoda yer aldığından bu isimle de anılıyor. Binlerce yıl önce, iklim tamamen farklıyken sıradağlardan gelen akarsular Miscanti ve Miñiques Gölleri’nin yanından serbestçe akıp Salar de Atacama’ya kadar uzanırmış. Miñiques Volkanı patlayıp da suların akış yolunu tıkadığındaysa arazi jeomorfolojik bir dönüşüme uğrayarak bugünkü halini almış.
7-Piedras Rojas
Atacama’da tek bir tura katılacaksan bu olsun demişti hostum. Peki bunu neye dayanarak demişti? Şehirdeki Piedras Rojas turları genelde tam günlük turlar olup birçok yeri kapsıyor. Laguna Chaxa, Salar de Atacama, Lagunas Altiplanicas, Socaire ve Toconao kasabaları gibi… O yüzden tek tura çokça yer sığdırma şansınız oluyor. Fakat tabi bu kapsamlı tur 60 dolar gibi çılgın bir ücretten başlıyor. İsmi “kırmızı kayalar” anlamına gelen ve oksitlenme sonucu bu rengi alan Piedras Rojas’a kendi arabanız olmadan tursuz ulaşım epey zor. Ayrıca manzara her türlü eşsiz olsa da yakın zamanda kayaların dibine gidip üzerine çıkmak yasaklanmış, yalnızca uzaktan görüyorsunuz.
8-Salar de Tara
4000 metre yükseklikte yer alan bu tuz çölü de flamingoların koruma altındaki yaşam alanlarından. Ulaşımı yine epey zor ve zahmetli. Ben Atacama’dayken buraya yapılan turlar hükümet tarafından durdurulmuştu. Tur rehberimiz birtakım politik dolapların döndüğünü ve yabancı şirketlerin müdahil olduğunu söylemişti. Şu an turlar devam ediyor mudur bilemiyorum. Fakat külden katedralleri ve pekan cevizinden rahipleriyle epey ilginç coğrafi şekillere ev sahipliği yapan bir yer burası da.
9-Pukara de Quitor
İnkalar öncesi döneme ait bu yapı da şehirden bisikletle rahatça ulaşılabilecek yerler arasında. Taştan inşa edilmiş bu kalenin 12.yüzyılda ve savunma amaçlı yapıldığına inanılıyor. Atacama gibi doğanın sihrini konuşturduğu bir yerde insan yapımı bir mimari bana çok ilgi çekici gelmese de vaktiniz varsa bir göz atmak isteyebilirsiniz.
Son olarak, burayı bulutsuz bir günde yakalarsanız astronomik turlara katılabilir ya da en azından şehirden uzaklaşıp çöle doğru biraz ilerleyerek çıplak gözle ne kadar çok yıldız gördüğünüze siz de şaşırabilirsiniz.
Hem katılamadığım aktivitelere katılmak hem yaptıklarımı da tekrar yapmak için yeniden Atacama’ya gideceğim güne kadar fotoğraflarıyla avunacağım. O yüzden, olur da giderseniz bana da kart atmayı ihmal etmeyiniz.