“Bu şehir hiç inşa edilmemeliydi” diyor La Paz’daki hostum Harry El Alto’dan şehre bakarken. Eğer hostunuz İnşaat Mühendisi’yse tepeden değişik kaya formasyonlarının ortasına kurulmuş La Paz manzarasını izlerken duyacağınız cümle bu olabiliyor evet.
Bu şehir hiç inşa edilmemliydi Harry’ye göre. Günümüzde Bolivya’nın idari başkenti La Paz’ın yer aldığı coğrafya bundan binlerce yıl önce kıtanın bugün bile en büyük gölü olan Titicaca Gölü’nün parçasıymış. Ve göllerde dibe çöken materyallerin inşaata uygun olmadıklarını söylüyor. O yüzden La Paz’ın zemini inşaat için hiç de elverişli olmayan bir toprakmış. Bir deprem olsa her şey darmaduman olur diyor Harry. Peki burası deprem bölgesi mi diye soruyorum. Hayır ama Şili deprem bölgesiymiş ve oradan gelen artçılar buraya da epey zarar verir diyor. La Paz’ın kayalıkların ortasında bir çukura doldurulmuş evlerden oluştuğunu düşününce burada bir deprem olsa herkes için felaket olur hakikaten.
Ama hiç inşa edilmemesi gereken bir şehre göre epey inşa edilmiş La Paz artık bir kere. Baştan sona bir çukur dolusu ev inşaat etmek yetmemiş bir de tepesine El Alto diye bir şehir inşa etmişler. Sonra yakın zamanda bir de bu ikisini bağlayan teleferikler dikmişler. Yani atı alan üsküdarı geçmiş, bize de keyfini sürmek kalmış efendim.
Çok fazla gezginle tanıştım La Paz’ı çirkin bulan. Çok sıkıcı vakit kaybı diyen. Sadece meşhur Death Road’u yapabilmek için uğrayan. 1 gün yeter de artar diyen. Ben mi? Ben bayıldım La Paz’a. Bolivya’nın en sevdiğim şehri oldu hatta. Evet Sucre’nin beyaz kolomyal mimarisi kadar göze hoş görünen bir minari yok burda. Evet Potosi’nin bayıldığım trafiğe kapalı sokaklarına da sahip değil. Ama hayat var, her şeyden önce hayat. Bolivya’nın başından beri üzerime çöken kasveti ilk kez burda kırıldı sanki. Sanki ne kadar kat etsem de bir yere varamıyormuşum hissi, zamanın akmadığı bir Dali tablosuna düşmüşlük hissi nihayet burda geçti, zaman ilk kez burda akmaya devam etti sanki. Hepsini geçtim, adı barış olan bir şehri nasıl sevmeyebilirim?
La Paz’a Gitmek için En Uygun Zaman
La Paz Bolivya’nın kuzey Altiplano Bölgesi’nde yani yüksek platosunda yer aldığı için kışları epey soğuk, yazlarıysa bolca yağmurlu geçiyor. Hatta Harry’nin söylediğine göre yaz yalnızca iki hafta sürüyor. Öte yandan, ben yaz vakti geldiğim halde bol güneşli bir havayla karşılaştım. Güney Altiplano’daki Potosi, Uyuni gibi yerlerin aksine La Paz’da akşamları bile hiç üşümedim. Ama sanırım ben şanslıydım. Çünkü benden birkaç gün önce şehre varan Lili ve Camille günler boyunca sağanak yağmurdan hostelden dışarı adım bile atamamışlar. Huyumdur genelde yağmuru getiririm ama bu sefer güneşli günlerle birlikte geldim. Bence siz siz olun gene yazın gelin ya. Hiçbir şey üşümekten daha kötü değil.
La Paz’da Konaklama
La Paz’da merkezde ucuz hosteller bulmak mümkün. Lili ve Camille hem terminale hem şehir merkezine epey yakın bir hostele geceliğine 35 Boliviano ödeyip kaldılar. Merkez daha kaotik ve tehlikeli olabilir dense de kızlar sıkıntı yaşamadı. Bense Socopachi Bölgesi’nde couchsurfing hostum Harry’nin evinde kaldım. Hatta 4 gün diye gelip abarttım 6 gün kaldım. Ama canım Harry hiç sorun etmedi. Socopachi La Paz’ın en zengin ikinci mahallesi olduğundan merkeze göre nispeten daha güvenli bir yer. Sık sık elinde iphonela haritada yol bulmaya çalışan benim gibi birine de belki daha uygun bir yer. Konaklama için burayı da öneririm o yüzdem. Şehrim en zengin bölgesi ise Zona Sur. Tahminimce hosteller de epey pahalıdır. Üstelik merkeze de bir hayli uzak bura. Zaten zenginlerin merkezle pek işi olmuyor dedi bu bölgeyi bana gezdiren arkadaşım Milo. Yani şehri çok güvensiz bulursanız kaçabileceğiniz bir oasis olarak burası aklınızda bulunsun ama ben çok da tavsiye etmiyorum. AVM’ler, araba galerileri, pahalı kafeler dışında pek bir şey yok.
La Paz’da Neler Yapılır?
Dediğim gibi ben biraz abartıp 6 gün kaldım bu şehirde. O kadarına da gerek yok. Ama zaman Bolivya’da alışık olmadığım biçimde hızlı aktığından burda, 6 gün ne ara geçiverdi pek de anlamadım.
1-San Fransisco Meydanı’nda oturup müzisyenleri dinleyin.
San Fransisco Meydanı benim Bolivya’da gördüğüm en güzel meydan. İsmini meydandaki San Fransisco Katedrali’nden alıyor. Katedralin içini ziyaret etmek ücretsiz fakat fotoğraf çekmek yasak. Oldukça ilginç bir de tarihi var bu katedralin. İspanyolların Güney Amerika halklarını Katolikleştirme girişiminin bir parçası olarak inşa edilen bu katedral Inka Tanrıları’na inanmayı sürdüren And Halklarının başta hiç de ilgisini çekmiyor. And İnancına göre insanın başına korkunç bir şey geldiğinde ruh korkup bedeni terk ediyor ve geri çağrılması gerekiyor. Bizim adrenalin diye bildiğimiz his o dönemlerde ruhun kaçışının bıraktığı hissiyat sanılıyor. İşte İspanyollar bu noktada akıllıca davranıp And insanlarına kaçan ruhlarının burda katedralin içinde olduğunu söylüyorlar. Katedrale girip de hayatlarında ilk defa ayna gören Andlar gerçekten ruhları burda kısılı kaldı sanıyor ve düzenli olarak katedrali ziyaret etmeye başlıyorlar. Böylece zamanla Katolikliği benimsiyorlar.
2-Mercado de Lanza’da öğle yemeği yiyin.
Mercado Lanza, San Fransisco Katedrali’nin hemen yakınında meydanda insanların oturup da keyif çattığı basamakların tepesinde. Şehrin en büyük pazar yerlerinden olan bu pazarda aradığınız çoğu şeyi bulabilirsiniz. Zaten Bolivya’da teknoloji, giyim, kozmetik fark etmez, aradıklarınızı genelde pazarlarda bulabilirsiniz çünkü ülkede pek süpermarket kültürü yok. Mercado Lanza’nın üst katında 10 Boliviano’ya (1,5 dolar) çorba ve ana yemekten oluşan ve porsiyonları bana çok büyük gelen öğle yemeği menülerinden yiyebilirsiniz. Bolivya’da herhangi bir restorana gidip sipariş verdikten sonra yemeğin hazırlanmasını en az bir saat beklemeniz gerektiğinden benim seçimim genelde bu öğle yemeği menüleri oldu. Günün menüsü neyse çoktan pişmiş olduğundan beklemeden hızlıca servis ediliyor.
3-Şehrin ana meydanı Plaza Murillo’yu görün.
Şehrin en güzel meydanı bana göre San Fransisco olsa da şehrin tarihinin tanığı Plaza Murillo’yu görmemek olmaz. Tüm ana meydanlarda olduğu gibi şehrin esas katedrali, parlamento binası, başkanlık sarayı hep bu meydan çevresinde toplanmış. Katedralin ilginç bir öyküsü var… Meydandaki yeşil binaya dikkat etmeyi unutmayın. 2003’te…
4-Cadı Pazarını ve El İşi Tezgahlarını gezin.
Cadı Pazarı ya da Mercado de Brujas günümüzde eski otantikliğini büyük ölçüde kaybetmiş ve epey turistikleşmiş durumda. Yine de Bolivyalılar büyü yaptırmak ya da Pachamama’ya adak adamak gibi amaçlarla bu pazara gelmeyw devam ediyorlar hala. Daha önce Pachamama’ya kurban edilen bebek lamalar ve lama fetüslerini başka pazar yerlerinde de görmüş olduğumdan burası bana etkileyici gelmedi. Ama bu tarz Pachamama ritüeli masalarını daha önce görmediyseniz buraya gitmenizi mutlaka tavsiye ederim. Hemen yakınında el dokuması alpaka yününden kazaklar, bereler, çoraplar alabileceğiniz tezgahlar ve dükkanlar da var.
5-Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndaki ücretsiz konserleri takip edin.
Burada ne sıklıkla konserler veriliyot emin değilim fakat biz iki gün arayla iki konsere denk gelmiştik. İlkine Lili ve Camille gittiler. İkinci konsere yani charango konserine ise Camille, ben ve Harry gittik. Charango And Kültürü’nün geleneksel enstrümanlarından biri. Bu konser sayesinde ülkenin en ünlü Charango ustası olan Ernesto Cavour’u da dinleme fırsatı buldum.
6-Calle Jaen boyunca yürüyün, ilginiz varsa burdaki müzelerini gezin.
Değerli Metaller Müzesi, Müzik Aletleri Müzesi, Casa de Murillo Müzesi bunlardan birkaçı.
7-Tüm teleferiklere binin.
La Paz’ın teleferikleri aslında epey yeni olsa da bence şehrin olmazsa olmazı haline gelmiş. La Paz kadar az gelişmiş bir şehrin tepesine böyle bir teknoloji kurmanın yarattığı tezat da bence şehre ayrı bir yakışmış. Tabi ki La Paz gibi bir şehrin altından metro geçirmek imkansız olduğundan şehri El Alto şehrine bağlayan en hızlı yöntem bu teleferikler olmuş. En güzel kısmıysa bir hattın sonuna kadar gitmek için sadece 3 Boliviano ödüyorsunuz. Ben kırmızı, sarı, yeşil ve mavi hattı kullanma fırsatı buldum ve hepsi harika olsa da favorimin kırmızı hat olduğunu söylemeliyim. Özellikle şehir mezarlığının tepesinden uçmak harikaydı. Teleferikler gece 11’e kadar çalıştığı için hava karardıktan sonra da mutlaka bir kez binip şehri görmenizi tavsiye ediyorum. Zona Sur’dan akşam vakti dönerken yeşil hatta gördüğüm manzarayı tarif edemem. Zona Sur şehrin kalanından daha alçakta olup bir tepeyle ayrıldığından tepeye varana kadar zifri karanlıkta hiçbir şey görmeyip de tepeyi aşıp şehrin ışıklarıyla karşılaşmak büyüleyiciydi.
8-Valle de la Luna veya Valle de las Animas’ı gezin.
La Paz’a gelip bu iki yere uğramadan hatta varlığından haberdar olmadan dönen o kadar çok insan var ki hayretlerdeyim. Yüzey şekilleri olarak benzer oldukları söyleniyor. Valle de la Luna yani Ay Vadisi’nin 15 Boliviano gibi bir giriş ücreti var. Valle de las Animas yani Ruhlar Vadisi’ne ise giriş ücretsiz. Fakat Ruhlar Vadisi’ne ulaşım epey zor ve çetrefilli. Camille tek başına gitmeye kalkıp epey kaybolunca ben onun yerine Ay Vadisi’ne gitmeye karar verdim ve bu yere bayıldım. Ay Vadisi’nin ismini bizzat Neil Armstrong koymuş ayın yüzeyine benzediğini söyleyerek. Öyleyse bize laf düşmez zaten. Ay Vadisi’ne gelmek için şehirden Mallasa’ya giden herhangi bir minibüse binmeniz yeterli. Eğer Mallasa’ya giden bir minibüs bulamazsanız San Miguel’e giden minibüslere binip Mallasa sapağında (Jardín Japones yakınlarında) inebilir ve burdan Mallasa otobüsüne de binebilirsiniz. Ay Vadisi çok büyük bir yer olmadığından bir saatte tüm yürüyüş parkurunu tamamlamak mümkün. Ben gittiğimde Vadide o kadar az insan vardı ki fotoğrafımı çektirecek kimseyi bulamadım, hal böyle olunca bir tur da ters yöne yürüdüm ve rahat 2,5 saat geçirdim burda.
9-Socopachi’de Parque Monticulo’nun manzarasını seyredin.
10-Şehirdeki Miradorları keşfedin.
Öğrendiğim kadarıyla La Paz’da 9 tane Mirador varmış. Biz Camille’le Mirador Killi Killi’ye ayırmıştık bir öğleden sonramızı. Öte yandan El Alto şehrinden ya da teleferiklerden de La Paz’ı tepeden seyretme şansınız olduğundan illa da Mirador demiyorum tabi ki.
11-El Alto şehrine gidip La Paz’a tepeden bakın.
El Alto’ya minibüsle de çıkabileceğiniz gibi ben şiddetle teleferikleri tavsiye ediyorum tahmin edeceğiniz üzere.
12-Güney Amerika’nın en büyük pazarlarından olan Fería 16 de Juio’yı görün.
Bu pazar El Alto’da perşembe ve pazarları kuruluyor ve gerçekten yürü yürü bitmiyor. Kamp eşyaları, çadırlar, halılar, tekeerlekli sandalyeler, aklınıza gelebilecek her şey var. En ilginç bulduğum kısım araba parçalarının satıldığı bölüm oldu. Tabi tahmin edeceğiniz üzere bunların bir kısmı çalıntı. Ayrıca bolca çalıntı telefon da bulunuyor bu pazarda. Hatta La Paz’da telenonunuzu çaldırırsanız burada geri bulma şansınız epey yüksek. Tabi bu büyüklükte bir yerde biraz zorlanabilirsiniz.
13-Koka müzesine gidin.
Burası muhtemelen dünyanın en enteresan müzelerinden. Bolivya’ya geldiyseniz zaten yükseklik hastalığına karşı çoktan koka yaprağı çiğneme tavsiyesi almış hatta muhtemelen birkaç kez de çiğnemişsinizdir. Koka yaprağının tarihi ve Bolivya kültüründeki kutsal yerinden bahseden bu müzede koka bitkisinin Andların dini seremonilerdeki rolünü, iyileştirici özelliklerini, kimyasal karakterini, içecek ve ilaç sektöründeki kullanımlarını, besleyici değerlerini ve kokaine çevrilme sürecini öğrenmek mümkün. En önemlisi de Bolivya’ya girdiğimden beri kafaya taktığım koka yaprağını düzgün çiğnemek konusunda bilgi vermesi.
14-Ücretsiz şehir turuna katılın.
Red Cap Tours tarafından organize edilen ve San Pedro Meydanı’ndan her gün 11 veya 2’de hareket eden turla şehri gezdiğimde o kadar fazla şey öğrendim ki turun aslında ücretsiz olmayışı (diğer turist şirketleri dava açınca 20 Boliviano gibi sembolik bir ücret koymuşlar) ve üstüne bir de rehberlere bahşiş veriyor olmak beni rahatsız etmedi. La Paz’ın en ilgi çekici binası San Pedro Hapishanesi hakkında bir ton bilgi edindim, San Fransisco Katedrali’nin tarihini öğrendim, Pachamama ritüelleri hakkında konuştuk, Bolivya siyaseti ve Evo Morales hakkında epey temkinli davransalar da aydınlatıcı bilgiler aldık ve turun sonunda nefis bir yungenito shot attık. Daha ne olsun?
15-Cholita güreşlerini izleyin.
Cholita Bolivya’nın yerli kadınlarına verilen isim. Bu kadınlar geleneksel kıyafetlerle, aşırı kabarık ve kalçayı olduğundan daha geniş gösteren eteklerle, saçlarındaki upuzun iki yandan uzanan örgülerle, kafalarındaki medeni hallerini simgeleyen şapkalarla Bolivya’ya gelen turistlerin ciddi derecede ilgisini çekiyor. Bolivya için yerli kültürün en iyi korunduğu ve İspanyol etkisinin veya küreselleşmenin en az hissedildiği Güney Amerika ülkesi der turistler sıkça. Tabi ki bugün bile devam eden Pachamama ritüelleri, ülkede çok az sayıda Burger King bulunması gibi detaylar da bunu desteklese de turistlerin bu önermesinin temelinde genelde en kolay göze çarpan detay olan yerel kıyafetli Cholitalar yatıyor.
Tabi cholitaların bu geleneksel kıyafetlerle sokaklarda gururla gezinmesi aslında epey yeni bir olgu. Bolivya’nın ilk yerli başkanı Evo Morales’in başlattığı yerli hakları devrimine kadar bu kadınlar kamusal alanları özgürce kullanamıyor; okula, devlet dairelerine veya şehir meydanlarına özgürce giremiyor, sıkça aşağılanıyormuş. Uzun yıllardır iktidarda olan Morales hükümetinin iyi icraatlarından biri denebilir yerli kültürün saygınlığını geri kazanması. Artık kamusal alanlardaki saygınlıklarını geri kazanmış Cholitalar bununla yetinmemiş ve Amerikan Güreşi öğrenip her perşembe ve pazar El Alto’da dövüşmeye başlamış. Bence bu etkinliği kaçırmayın.
16-Ölüm Yolu’nda bisiklet sürün.
Tamam sadece Ölüm Yolu için La Paz’a gelip bir gün kalıp gitmek La Paz’a haksızlık dedim de buraya kadar gelip Ölüm Yolu’na gitmemezlik yapın demedim. Hala La Paz çevresinde yapılacak en müthiş aktivitelerden biri bu yolda bisiklet sürmek. Daha önce bir başka yazıda benim için hiç de kolay olmadığını anlatmıştım ama umarım bu kimseyi denemekten alıkoymaz.
La Paz’da herkese hitap edebilecek bir şeyler olduğunu anlatmak istedim. Şimdilik bu kadar 🙂